bursagorus.com.tr
2021-12-14 10:33:50

Değersizlik Sendromu

Sedat Yalçın

14 Aralık 2021, 10:33

Ülkemiz 83 milyonluk nüfusu, 750 milyar dolarlık GSMH’sı ile dünyanın en büyük 20 ülkesi arasında yer alıyor. Konjonktürel olarak rakamlar değişebilir, ancak ana rakamlar bu şekilde. Türkiye 33 milyonluk iş gücü ile Avrupa’nın 3.sü konumunda. Nüfusunun yüzde 15’ini gençlerin oluşturması büyük avantaj. Yaş ortalamamız 33, geniş orta sınıf büyüklüğümüz ise 32 milyon civarında bulunuyor. Ülkemizde konut sahipliği oranı yüzde 59 olarak hesaplandı. Ve toplamda 66 milyon kişi kredi kartı kullanıyor. Türkiye tarihi geçmişi, coğrafi önemi ve taşıdığı potansiyeli ile bölgesinin güçlü devletleri arasındadır. Çevre coğrafyada her dönemde izlenen bir ülke konumundadır.

TÜRKİYE’YE YAKIŞAN KONUM

Ülkemiz yukarıda belirtilen özellikleri ile her zaman insan kaynağını iyi eğiten, çağın ihtiyacı olan 21. yüzyıl becerilerini gençlerine verebilen, kurumlarını güçlü tutan, bürokrasisini liyakat kriterlerine göre oluşturan ve aldığı tüm kararlarda bilimi ve ortak aklı esas alan, çevreyi gözeten, insan hakları ve hukuk temelinde tüm dünyaya güven veren bir yönetim tarzını kesinlikle hak etmektedir.

DÖVİZ KRİZİNİN ÇÖZÜMÜ EMEK GEREKTİRİYOR

Ülkemizde son günlerde yaşanan ekonomik model tartışmalarına girmeyeceğim. Konunun en önemli uzman isimleri süreç ile ilgili değerlendirmelerini yapıyorlar. Sadece şu tespiti yapmak isterim ki, Türkiye’de bugüne kadar oluşan tüm ekonomik darboğazların temelinde döviz krizleri yatmaktadır. Ekonomimizin dışa açık ve serbest piyasa koşullarında işlemesi, aşırı tüketim alışkanlıklarımız, tasarruf eğilimimizin çok düşük olması, sanayimizde yüksek teknoloji içeren üretimimizin düşüklüğü, yüksek teknoloji seviyesine ulaşabilmek için gerekli arge ve inovasyon bütçelerimizin yetersizliği ve teknoloji ekosistemine hizmet edecek eğitim altyapımızın oluşturulamaması gibi başlıklar ilk etapta gerekçe olarak sayılabilir.

Büyümesini verimlilik artışı yerine tüketim ağırlıklı oluşturan, sürekli cari açık ve dış borçlanma ihtiyacı oluşturan bir ekonomik tasarımın sürdürülebilir olmadığı, kesin çözümün bilgi ve katma değer içeren üretim yapısını kurabilmek olduğunu unutmayalım. Bu yönde çabalar var, ancak eğitim sistemimiz başta olmak üzere birçok alanda çok büyük bir anlayış değişikliğine gidilmesi, içine düşülen açmazdan çıkmak için şart gözüküyor. Tabii ki tüm çalışmaların şeffaf ve güven veren bir tarzda gerçekleştirilmesi şartıyla.

OLUMSUZ ALGIYI DÜZELTMELİYİZ

Ben bu yazıda, izlenen ekonomik politikalar sonucu oluşan Türk Lira’sındaki değer düşüklüğü ve yükselen döviz kurlarından kaynaklanan ekonomik çıktılar ve sonuçlar üzerinde durmak istiyorum. Son günlerde gazetelerin ekonomi sayfalarında şu manşetleri görmeye başladık;

Bulgaristan ve Yunanistan’dan Edirne’ye ucuz alışveriş akını Türkiye’den hekim göçü hızlanıyor. Son 10 yılda yurtdışına giden doktor sayımız 5 milyona yaklaştı. Yapılan araştırmalarda gençlerimizin yüzde 76’sı yurtdışında yaşamak istiyor. En değerli şirketlerimizin işlem gördüğü borsada şirket hisse senetlerinin değeri tarihin en düşük seviyelerine indi. Önemli bir Türk bankasının daha önce yüzde 49.85 hissesi için 7 milyar dolar ödeyen İspanyol ortak, bankanın diğer yarısı için 2.6 milyar dolar teklif verdi. Türkiye’de yabancıların konut ve gayrimenkul almaları cazip hale geldi. Özellikle Türkiye’nin gurur kaynağı savunma sanayi şirketlerine ve bazı stratejik özel sektör kurumlarına körfez ülkelerinden talep oluşuyor. Kur artışı nedeniyle ara malı ithal eden sanayimiz maliyetlerinde oluşan aşırı artışı ihracat yapabildiği oranda yurtdışı müşterilerine yansıtabildiği, esas potansiyel alıcı konumundaki Türkiye iç pazarı için ise aşırı fiyat artışı yapmak zorunda kaldıkları Asgari ücret Çin seviyesinin altına düştü, emekli maaşları açlık sınırında.

Gazetelere yansıyan yukarıdaki tespitleri arttırabiliriz. Ancak belirtilen verilerin toplumumuzu, insan kaynağımızı, maddi olmayan insan sermayemizi, kurumlarımızı, milli paramızı ve tüm varlıklarımızı daha az değerli hale getirdiğini ifade etmek zorundayız.

BU GÜNLER GEÇİCİ, VARLIKLARIMIZI KAYBETMEYELİM

Buradan vatandaşlarımıza ve kurumlarımıza çağrım, bu geçici konjonktür nedeniyle ucuzlayan varlıklarımızı yerine koyma imkanınız yoksa kesinlikle satmamanızdır. Özellikle borsadaki şirketlerimiz ve bankalarımızın el değiştirmesi, dolayısıyla ekonomimizde yabancı eğilimin belirleyici konuma gelmesi ülkemiz için çok daha sorunlu günlerin yaşanmasına neden olabilir. Stratejik kurumlar kesinlikle gündem dahi yapılmamalıdır. Devletimizin kontrolü kaybedeceği hiçbir satış kamuoyu tarafından olumlu karşılanmayacaktır.

Ülke parasını değersizleştirerek ucuz iş gücünü dünya yatırımcılarına sunan Çin’in “sermaye hareketleri üzerindeki kısıtlamaları” özel kurumları ile nasıl uyguladığına dikkat etmeliyiz. Bunun sebebi ucuzlayan Çin parası nedeniyle bankacılık ve diğer stratejik üretim kurumlarının doğrudan yabancı sermaye yatırımlarına konu edilmemesini sağlamak idi.

Kişilerin, kurumların, bilim insanlarının, gençlerin, iyi yetişmiş insan kaynağımızın kendilerini değersiz hissetmemeleri, bu ülkenin onlara her türlü temel hak, özgürlük ve adaleti sağlayacağını, dünya ile yürütülen rekabet yarışında Türkiye’nin insanı olarak beyin göçünü tersine çevirmemiz gerektiğini samimi bir şekilde insanlarımıza, gençlerimize anlatabilmeliyiz. Eğitimli insanlarımız Batı’ya göç ederken, ülkemizin Doğu’sunda çok büyük eğitimsiz bir insan göçüne de ev sahipliği yapıyoruz. Bu süreçlerin hepsinin detay hesapları, haklı-haksız yanları var. Ancak oluşan sosyal, ekonomik ve toplumsal ortamın sonuçta ülkemizi, varlıklarımızı ve insan kaynağımızı değersizleştirdiğini üzülerek belirtmek durumundayız.

Bu sendrom daha da büyümeden güçlü bir özeleştiri yaparak, kurumların tamamının herkesi kucaklayan ve adalet dağıtan, güven veren şeffaf uygulamalarla 10 yıl öncesine çevirmek mümkün değil mi? Geçmişte yapılmıştı, şimdi neden olmasın...

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.