Verginin tanımını en yalın şekli ile yaparsak, devletin kanunla belirlenen usullerle, kamu hizmetlerinin yapılması amacıyla vergi mükelleflerinden para toplaması olarak belirtebiliriz. Devletlerin kuruluşu üç temel esas üzerine gerçekleşir. Bunlar vatan, askerlik ve vergidir. Vergisiz devlet olmaz. Verginin vatandaşlardan eşitlik ve adalet prensiplerini dikkate alınarak alınması büyük önem arz eder. Ayrıca verginin “kanuniliği” ilkesi ise genellikle tüm ülkelerde anayasal teminat altındadır. Genel prensip verginin kanunla alınacağı şeklindedir, ancak kanunla tanımlanmış olan verginin alt ve üst sınırlarının belirlenmesi ile muafiyet ve istisna uygulamalarında yürütme erkine yetki verilmesi, uygulamanın doğru yönetilmesi amacıyla tercih edilmektedir.
VERGİLENDİRİLMİŞ KAZANÇ KUTSALDIR SÖZÜ ÖNEMLİDİR
Vergi yönetimi ve denetimi özel bir uzmanlık alanıdır. Ülkenin ekonomik hedefleri ile uyumlu bir vergi mimarisinin kurgulanması büyük önem arz eder. Bu çalışma yapılırken yürütme erkinin bazı siyasi kararları alması beklenir. Örneğin vergi yükünün sosyal gruplar içerisinde nasıl dağıtılacağı, doğrudan yabancı sermaye yatırımları açısından vergi rekabeti ortamında ülkemizi nasıl bir pozisyonda tutmamız gerektiği, yatırım ve ihracat alanlarında verilecek vergi teşviklerinin boyutları ile verginin maliye politikası aracı olarak kullanılma ihtimalleri gibi her biri siyasi iradenin karara bağlayacağı başlıklar, vergi mimarisinin tasarımı yapılırken dikkate alınması gerekli konulardır.
Vergi bürokrasisi ise yukarıda belirtilen süreçlerin hemen tümünde rol alan önemli bir insan kaynağı konumunda. Vergi uygulamalarında mevzuata vakıf ve vergi mükelleflerini doğru yönlendiren, planlı çalışan, gereksiz bürokrasi oluşturmayan ve de yasalarla belirlenmiş yetki sınırlarını aşmayan dost bir bürokrasi her dönemde sistemin arzu ettiği bir durumdur. Vergi idaresinin bağımsızlığı uzun yıllardır tartışılır. Dünyadaki örnekleri, özellikle ABD’deki IRC modeli son derece etkili ve bağımsız fonksiyonları ile her dönem üzerinde konuşulan bir modeldir. Buradaki bağımsızlık konusu ile ülkede uygulanacak vergi yasaları ve siyasi iktidarın halka söz verdiği programları ile uyumlu bir vergi mimarisine uygulamada siyasi müdahalelerin yapılmasının önlenmesi amaçlanmaktadır. Çünkü üzerinde tereddüt olmayan kurallar manzumesinin vergi mükellefleri üzerinde uygulanırken herhangi bir ayrımcılık oluşmaması ve de bu şekilde vergi mükellefleri üzerinde olumsuz bir algı oluşması engellenecektir. Buna bağlı olarak da mükelleflerin devletine olan tüm vatandaşlara eşit davrandığı inancı daha da güçlenecek ve vergiye gönüllü uyumu artacaktır.
Uygulamada yeni bir bürokratik oligarşi oluşacağı, ya da yeni bir vesayet organı gibi algılanacağı endişesi ile ülkemizde bu kurumun bağımsız bir düzenleyici ve denetleyici yapıya kavuşması mümkün olamamıştır. Hâlbuki sağlıklı bir vergi sistemi kurulması isteniyor ise sistemin altyapısını oluşturan Vergi İdaresinin belirli amaçları sağlayacak şekilde bağımsız bir pozisyonda tutulması son derece önemlidir.
Vergi İncelemeleri çok özel bir başlıktır. Vergi incelemelerinin kimler tarafından yapılacağı ve incelemede hangi usullerin kullanılacağı kanun ile belirlenmiştir. Vergi ile ilişkisi olan tüm özel, kamu kuruluşları ile sivil toplum örgütleri dâhil bu yetki çerçevesinde denetlenebilirler. Yetkinin kullanımı son derece hassas olup, kullanan kişiler çok özel sınavlarla seçilir ve yetiştirilirler. Maliye ve Hazine Bakanlığı bu anlamda devlete ve özel sektöre yönetici yetiştiren çok önemli bir okul işlevi de görür. Uygulamada en çok tartışma konusu olan siyasi iktidarın muhaliflerini vergi incelemesi silahı ile taciz edebileceği iddiaları bu kurumun bağımsız çalışması ve vergi incelemelerinin keyfi değil kamuoyuna her yıl açıklanan bir programla yürütülmesini ne kadar gerekli kıldığını bir kez daha göstermektedir.
VERGİCİLİK GÜVEN VE LİYAKAT ÜZERİNE İNŞA EDİLMİŞTİR
Bir vergi sisteminin başarısı ölçülürken uygulanan vergilendirme yöntemlerinin demokratikliği de sorgulanabilir. Gerçi mükellefler nezdinde yapılan vergi incelemelerine dayalı olarak tarh edilecek vergilerin ve kesilecek cezaların, hukuk devleti kuralları içerisinde idari yargı denetimine tabi olduğu hususu açıktır. Çünkü anayasamızda yer alan idarenin her türlü tasarruf ve işleminin yargı denetimine tabi olduğu hususu vergi uygulamalarında da geçerlidir. Çeşitli eksiklikleri olmakla beraber vergi yargısı, uygulamada ihtiyaçlara cevap verecek donanıma ve yeterliliğe sahip bulunmaktadır.
Vergilendirmenin sadece mükellef beyanını esas alarak yürütülmesi ve beyan edilen vergi matrahlarının doğruluğunun idarenin geliştireceği çeşitli yöntemlerle teyit edilebilmesi çağdaş vergilemede en ideal uygulama olarak kabul görmektedir. Tabii ki bu uygulamada başarılı olmak için Gelir İdaresinin insan kaynağı, denetim kadroları, yüksek teknoloji kullanımı ve sektörel istihbaratın güçlü olması gerekli bulunmaktadır. Şu anda bu şartların oluştuğunu ve vergi matrahlarının yeterince doğruluğunun teyit edilemediğini söyleyebiliriz. Ancak giderek artan teknoloji kullanımı yoluyla özellikle elektronik defter ve elektronik belge uygulamaları yoluyla mükellef faaliyetlerinin kontrol altına alınabilmesi çalışmaları dikkat çekiyor. Bu noktada daha önceki yıllarda gündeme gelen ancak sonra uygulamadan kaldırılan “Servet kaynağı sorgulama” uygulamaları ile beyan edilen gelir uyumunu izleme yöntemi bugünlerde siyasetin gündeminde bulunmuyor. Bugünkü mevzuatımızda 3 milyon TL gelir beyan edip, aynı yıl 50 milyon TL’lik bir yatırım yaptığınızda vergi sistemimiz bu yatırımı hangi vergilendirilmiş gelirle yaptığınızı sormuyor. Sadece bu yatırımın kaynağının kara para ile sağlandığı iddiası varsa bu açıdan inceleme yapılabiliyor. Bu soru gelişmiş tüm batı ülkelerinde sorulmaktadır. Ülkenin yatırım açığı bu tür korumalarla değil, daha şeffaf yatırım teşvikleri ile sağlanabilir. Vergi sistemine gönüllü katılım ve güven bu tür eksikliklerin giderilmesi ile yakından ilgilidir.
KAYITLI EKONOMİ ÜLKENİN BİLANÇOSUNU BÜYÜTEN ÖNEMLİ BİR KONUDUR
Türk Vergi Sisteminin iki önemli sorunu söz konusudur. Birincisi Kayıt dışı ekonominin yüksek düzeyde olması. İkincisi ise Dolaylı Vergi Gelirleri hasılatının yüzde 65, Dolaysız Vergi Gelirleri hasılatının ise yüzde 35 düzeyinde olmasıdır. Ülkemizdeki vergi yükü OECD ülkeleri ortalamasına yakın düzeydedir. Ancak bizdeki gelir dağılımı adaletsizliği bazı kesimler üzerinde vergi yükü baskısı hissedilebilir. O durum vergi yükü yüksekliğinden değil, gelirini emsallerine göre daha az elde etmesi nedeniyledir. Kayıt dışı ekonominin yüksekliği ile dolaylı-dolaysız vergi dengesizliği sistemde en büyük vergi adaletsizliği nedenleri olarak değerlendirilmektedir. Bu denge OECD ülkelerinde tam tersi durumdadır. Yani vergi tahsilatında asıl ağırlık % 65 ile Dolaysız vergilerdedir. Yani harcamalar değil Gelirler vergilendirilmektedir. Bu da vergi ve gelir adaletini sağlamaktadır. Bizdeki uygulama harcamaları vergilendirmek üzerine kurulu olduğu için her gelir düzeyindeki tüketici aynı oranda vergi ödemekte ve adaletsiz bir tablo ortaya çıkmaktadır. Son 40 yılda bu tabloyu OECD mantığına oturtacak, yani harcama yerine gelirlerden vergi almayı deneyecek bir siyasi irade maalesef oluşmadı ülkemizde. Ayrıca kayıt dışı ekonomi ile mücadele anlamında ciddi bir devlet tutumu izlenmedi. Bu tercih de kamu harcamalarının en sağlıklı finansman yöntemi olan vergi yerine borçla finanse etme tercihi bizi bugünkü tablo ile karşı karşıya getirmiş bulunuyor.
TÜM SEKTÖRLERLE BİRLİKTE VERGİ SİSTEMİMİZ DE DİJİTAL DÖNÜŞÜMDEN ETKİLENECEK
Özellikle ekonominin kayıtlı hale getirilmesi amacıyla tüm ekonomik hareketlerin kredi kartı veya banka sisteminden geçirilmesi, yani fatura yerine paranın takip edilmesi uygulamaları siyasi partilerin de gündeminde. Batı ülkelerinde de nakit hareketlerinin izlenmesi, mümkün olduğu kadar kâğıt para kullanımının azaltılması vergi altyapısı için doğru uygulamalar. Toplumunda bu konuda ticaretini bu gelişmeleri dikkate alarak şekillendirmesi önemlidir. Kayıt dışı işlemi olan işletmelerin, işlemlerinin tamamını kayda aldığında kurumsallaşma ve gerçek mali tablolar üzerinden finans imkânlarına erişim daha kolay olacak ve firmaları yeni bir karlılık dengesi üzerinden büyümelerini sürdüreceklerdir. Dünyanın gündeminde artık Dijital Dönüşüm diye çok önemli bir başlık var. Ülkemizin yeni dönemdeki en önemli çalışma alanı bu konu olacaktır. İş yapma şekillerimiz tamamen değişecektir. Konu son derece geniş ve özel bir uzmanlık alanı. Bu alanda kullanılacak son teknolojiler vergi sistemlerimiz de dâhil olmak üzere tüm sektörleri dönüştürme iddiasında.
Yapay zekâ, Akıllı robotlar, Artırılmış gerçeklik,3D-5D Baskı teknolojileri, Blok zincir, Bulut teknolojileri, Büyük veri, Siber güvenlik, Nesnelerin İnterneti, Sanal gerçeklik, Akıllı altyapılar, Akıllı şehirler, Akıllı fabrikalar, Konuşan ve bağlantılı ürünler, Veri madenciliği, Endüstri 4,0 teknolojileri, Dijital tedarik zincirleri ve lojistik, Dijital para ve e-ticaret bu alandaki başlıkların bazıları. Önümüzdeki seçim döneminde gündeme gelecek ekonomik sorunların çözümünde dijital dönüşümün tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de çok önemli bir ağırlıkta gündeme geleceğini unutmayalım. Siyasi parti seçim beyannamelerinde tarım, enerji, çevre, sanayi ve şehircilik başlıkları ile başta kamu maliyesi olmak üzere birçok kamu yönetimi başlıklarında çözüm önerilerinin dijital dönüşüm üzerinden gerçekleşeceğini bilmeliyiz.