Bugün giderek toplumsal gündemimizi işgal etmeye başlayan ve zor bir konu olan ‘Yoksulluk’tan biraz bahsetmek istiyorum. Aslında çevremizde, mahallemizde, günün her saatinde zengini, orta halli ve yoksul insanlarımızı tanırız, biliriz ve o halimizi birlikte yaşarız. Aslında inanırız ki dünya nimetleri bir şekilde insanlar arasında paylaşılıyor. Bazen kendiniz çok çalışıp kazanırken diğer yanda hiç çalışmadan sizden daha fazla dünya nimetlerinden yararlananları görebilirsiniz. Yine geçmişte çok zengin iken bugün başkalarının yardımına muhtaç insanlarla karşılaşırsınız. Veya tersi, çok fakir iken önüne gelen fırsatları kendi yetkinlikleri ile birleştirip çok büyük servetlere kavuşan bireyler de vardır çevremizde. Dikkat edilmesi gereken ise bu zenginliklerin meşru, ölçülü ve adil bir şekilde oluşması ve toplumda yoksulluğun gerekçesi haline gelmemesi. Yani Gelir Dağılımını adaletsiz hale getirmemesi. Bu noktadan hareketle, insanların yaşamak için temel ihtiyaçları olan gıda, giyim, barınma ve ısınma gibi başlıklardaki yeterlilikleri, onların yoksulluk skalasındaki yerlerini belirliyor. Bu gruplar bazen kent yoksulluğu, engelli yoksulluğu, Kırsal yoksulluk, Kadın yoksulluğu ya da Emekli insanlarımızın yoksulluğu şeklinde sınıflandırılabiliyor. Birde diğer yoksulluk türleri arasında fazla öne çıkamayan ‘Öğrenci Yoksulluğu’ söz konusu. Özelde bu başlık üzerinde durmak istiyorum.
DÜNYADAN ÜLKEMİZE YOKSULLUĞUN BÜYÜK RESMİ
Aslında Öğrenci Yoksulluğu, genel anlamda çocuk yoksulluğundan bağımsız düşünülemez. Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu UNICEF her yıl farklı temalarda Dünya çocukları ile ilgili durum raporu yayınlıyor. Özellikle dünyada hüküm süren savaşlar, iklim krizi kaynaklı kuraklık ve en son Kovid-19 salgını nedenleri ile dünyada 150 milyon çocuğun daha yoksullaştığı hususu raporda yer alıyor. Ve dünyada yoksulluk içerisinde yaşayan kız ve erkek çocukların sayısının yüzde 15 civarında artarak toplamda 1 milyar 200 milyon rakamına ulaştığı tespitine yer veriliyor. Raporda 70’den fazla ülkede çocukların eğitim, sağlık, gıda ve temiz suya erişim gibi veriler değerlendiriliyor. Ayrıca 5-17 yaş arası çocuk işçilerin sayısının ise 160 milyona ulaştığının altı çiziliyor. Tüm dünyada çocuk yoksulluğunun azaltılmasına yönelik bir mücadele yürütülüyor. Belirli yıllarda sayının yarıya kadar azaltılması da başarılmış. Ancak salgın nedeniyle uygulanan kısıtlamalar yoksulluk oranlarını maalesef yine yükseltmiş bulunuyor. Çocukların yüzde 70’i tarımda çalıştırılırken, tehlikeli iş kollarında çalıştırılanların sayısı ise 79 milyona ulaşmış.
AÇLIK SINIRINDAKİ AİLELERİN ÇOCUKLARINA DİKKAT
Ülkemizdeki veriler de genel anlamda çok iç açıcı değil. Bilindiği üzere Asgari ücret ülkemizde 2022 başı itibariyle net 4 bin 253 lira. Asgari ücretin artışı yanında satın alma gücü daha fazla önem taşıyor. Örneğin 2008 yılı asgari ücreti 371 Dolar ile eşdeğer iken 2022 yılında bu rakam 270 Dolara gerilemiş durumda. Ülkede yaşanan kur dalgalanmalarının oluşturduğu enflasyon ortamı, satın alma gücü kayıpları yaşatarak yoksulluğunda derecesini belirliyor maalesef. Türk-iş Mart 2022 ayı itibariyle 4 kişilik bir ailede Açlık sınırının 4 bin 928 lira ve Yoksulluk sınırı ise 16 bin 52 lira olarak açıklamış bulunuyor. Diğer taraftan SGK verilerine göre ülkede çalışanların yüzde 42’si asgari ücretle geçiniyor. Bu oran 3,4 milyon işçinin asgari ücretle geçindiği anlamına geliyor. Bu verilere göre ülkemizde açlık sınırının altında 16 milyon, yoksulluk sınırı kapsamında ise 45 milyon insanın yaşam mücadelesi verdiğini söyleyebiliriz.
Tüm dünya gibi ülkemizde de bu olumsuz tablodan çıkış için şüphesiz çalışmalar söz konusu. Sosyal yardımlar maalesef bu tabloyu tersine çevirmek için yeterli değil. Genel ekonomik tabloda düzelmeler yaşanması ve oluşacak olumlu sonuçların sosyal politikalara yansıtılması gerekiyor.
Türkiye çapında yaklaşık 85 bin civarında ‘ücretli öğretmen’ görev yapıyor. Bunlar eğitim düzeyleri ve pedagojik formasyonları aynı olmasına rağmen kadrolu olmadıkları için asgari ücretin altında, 3 bin lira civarında ücret alıyorlar. Öğretmen açığının büyük olmasına rağmen az atama yapılabildiği için bu tür statüde öğretmen istihdamı gündeme geliyor. Ancak açlık sınırı ve asgari ücretin altında ücret alan bu öğretmenlerin yaşamlarını nasıl sürdürdükleri konusunun acilen incelenmesi ve gelirlerinin insani bir düzeye taşınması gerekiyor. Daha ileri bir cümle daha kurayım. Açlık sınırının altında geliri olan bu ücretli öğretmenin sınıfında kahvaltı yapamadığı için okula aç gelen ve ders sırasında bayılan öğrencilerin varlığı hiçte azımsanacak sayıda değil. Ve o öğrencisine kendi açlığını unutup simit yetiştirmeye çalışan bir öğretmen figüründen bahsediyoruz.
YOKSUL ÖĞRENCİ AÇLIĞI İÇİN BÜTÇE TAHSİSİNDE GECİKMEYELİM
2021 yılında yaklaşık 156 bin öğrencinin ekonomik yetersizlikler nedeniyle aileleri tarafından okuldan alındığı, kimi öğrencilerin ise ailelerine destek olmak için okulu bırakıp düşük ücretlerle çalışmaya başladığı bilgisi mevcut. Çocukların yaşam hakkı, eğitim hakkı, sağlıklı beslenme ve su içme hakkının bile tartışıldığı zorlu bir dönemden geçiyor toplumumuz. Öğrencilerin yaşadıkları bu yoksulluk ortamı derslerindeki başarılarını da doğrudan etkiliyor. Son Milli Eğitim Şurasında öğrencilere bir öğün ücretsiz yemek verilmesi tavsiye kararı çıktı. Uygulaması henüz belirsiz...
Türkiye’deki tüm öğrencilere ücretsiz bir öğün yemek maliyeti 18 milyar lira civarında. Buna kahvaltıyı da dâhil ederseniz oluşacak maliyet 28 Milyar liraya ulaşıyor. Devletimiz bu bütçeyi yıllardır çocuklarımıza tahsis edemedi. Bu tahsis kararı ülkenin geleceğini kurtarma anlamına gelecek çok önemli bir karar. Toplum da bu hedefin peşine koşmalı ve öğrencilerimizin yaşadıkları yoksulluk sarmalını kırabilmeliyiz. Bunu başardığımızda yoksulluk nedeniyle okula kayıt olamayan en az 350 bin öğrenci okula geri dönecek ve çocuklarımızın sağlık sorunları da azalacaktır. Diğer taraftan çocukların ders başarıları, beceri gelişimleri hızlanacak, bu alandaki PİSA ve benzeri testlerde uluslararası yarışlarda geri kalmayacaklardır. Bu konudaki bütçe tahsisi konusundaki karar tamamen siyasi tercih ve önceliklendirme konusudur. Öğrenci Yoksulluğu kavramı bu toplumun gündeminden çıkartılmalıdır.