Haber: N. Nuri Yavuz
Ali Babacan, geçen hafta Cuma günü Bursa’daydı. Partisinin Nilüfer ilçe teşkilatının 1’inci olağan genel kuruluna katıldı. Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’ndeki (AKKM) kongre sonrası yine aynı yerdeki özel bir toplantı salonunda basın mensuplarının sorularına yanıt verdi. Hem oradaki meslektaşların soru haklarının gasp edilmemesi hem de Sayın Babacan’ın daha fazla görüş açıklayabilmesine saygı gereği kendisine yalnızca şu 3 soruyu yöneltebildim:
Salgın sonrası dünya ve özellikle de ülkemizde kamucu politikaların kıymeti anlaşıldı. Ancak birçok yeni parti gibi sizin parti programınızda da neoliberal politikaların ağırlığını görüyoruz. Özellikle devleti küçültme ve özelleştirme vurgusu yapılıyor. Ki şöyle bir ifade geçiyor; ‘Devletin iktisadi alandaki müteşebbis rolünü asgari düzeyde tutma hedefimizle uyumlu olarak yeni iktisadi devlet teşekkülü ya da benzeri kuruluşların oluşturulmasından kaçınacağız.’ Bu özelleştirme eğilimi hakkında bilgi verir misiniz?Parti programları, çok konsantre dokümanlardır. Bizim parti programımızı, 24 ayrı çalışma grubu ve toplam 300 kişilik bir heyet yazdı. Ve parti programımızın nihayetinde o 300 kişinin konsensüsü oluştu ve 90 kişilik kurucu kadromuz da her sayfasına imza attı. Çünkü yasal olarak öyle gerekiyor. Dolayısıyla bu ortak bir dokümandır. Ama parti programının bir de detay seviyesi var. Ondan ötede uygulama detaylarını biz, eylem planlarıyla açıklıyoruz. Bir neoliberal kavramının sözlük tanımına bir bakın bir de bizim şu sosyal politikalarla ilgili eylem planımıza bakın. O tanımda gördüğünüzün hiçbirini burada görmeyeceksiniz. Burada bambaşka bir sosyal devlet perspektifi vardır.
En son makroekonomi, finans ve istihdam eylem planımızı açıkladık. Ekonomide özel sektörün verimliliğinden mutlaka istifade edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ve eğer özel sektör bir hizmeti veya ürünü üretebiliyorsa devletin aynı hizmeti veya ürünü üretmesinin yanlış olduğunu düşünüyoruz. Mesela Bursa’da su ve gazoz fabrikası olan özel sektör varken bunları üretmeye yönelmesi bize yanlış. Devlet bununla meşgul olmamalı. Üstelik devlet, muhtemelen daha verimsiz olacağı için daha pahalıya mal edecek ve zarar edecek. Bütün 84 milyondan toplandığı vergiyle oradaki zararı kapatmak için kullanacak. Özel sektör verimli bir şekilde çalışırsa tam tersine devlete vergi ödüyor. KDV, kurumlar vergisi ödüyor. Verimli bir işletmenin devlete de faydası oluyor.
Özelleştirmeyle ilgili bakışımız şu; özelleştirmeden sonra tekel duruma düşecek bir şirket varsa o konuda çok dikkat edilmeli belki de özelleştirme yapılmamalı. Kaldı ki elektrik dağıtım şirketlerindeki durum budur. Dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesi ancak ve ancak çok iyi bir denetim ve düzenlemeyle olabilir. Eğer devlet, denetim yapmıyor ve doğru düzgün düzenleme çerçevesini koymuyorsa olmaz. Hatta şirketin patronu, direk ülkenin cumhurbaşkanıyla cepten cebe konuşabiliyorsa herhangi bir devlet kuruşunun artık o şirketi denetlemesi ve düzenlemesi mümkün mü?
Mesela bankacılık istisnadır. Kamu bankalarını özelleştirmedik. Oysaki 99 ve 2000’de IMF ve Dünya Bankası ile yapılan anlaşmalara bir bakın. O krediler alınırken ne söz verilmiş bakın. O günkü hükümet, tamamının özelleştirilmesi sözünü vermişti. Biz kamu bankalarının tamamını tutuyoruz. Çünkü finans piyasasında devletin sadece denetleme ve düzenlemeyle değil aynı zamanda bir oyuncu olarak da etkili olması gerektiğini düşünüyoruz. Öte yandan hükümetin niyeti iyi olmazsa o kamu bankalarını şahsi ve siyasi araçları olarak kullanabiliyor. Şuanda maalesef onu da yaşıyoruz. Gün gelir hükümetler bu bankaları kötüye kullanılabilir düşüncesiyle bu bankalar özelleştirme programına yazılmıştı. Fakat biz dedik ki öyle olmak zorunda değil, bu düzgün de yönetilebilir. Ülkede 50 tane banka var. Bir de BDDK, TMSF, Merkez Bankası ve Hazine yoluyla denetlenen ve düzenlenen bir sektör zaten. Çiftçi için ziraat, esnaf için halk, ihracatçı için Eximbank olmalı dedik ve özelleştirmedik. İsteseydik yapardık.
Benim ekonominin başında olduğum dönemde yapılanlara baktığımızda böyle her şey iyi veya her şey kötü diye tanımlamak mümkün değil. Çünkü biz serbest rekabeti önemsiyoruz. Özel sektör yarışmayla daha iyi hizmeti, daha iyi ürünü daha ucuza vatandaşa ulaştırsın istiyoruz. Bu da ancak yarışla mümkün ancak bu da adil bir yarışla mümkündür. Devletin görevi o yarışın adil olmasını sağlamak. Özel ilişkisi olana çok para kazandırıp öbürlerini piyasadan silmek değil. Bunları bütün olarak düşünmek gerekiyor. Her şeyden önemlisi anayasamızda bir sosyal devlet vurgusu vardır. Bunun hayata nasıl geçeceğini biz bu sosyal politikalar eylem planıyla ortaya koyduk. Onu okuduğunuzda Neoliberal politikalarla bizim politikalarımız arasında hiçbir bağ kuramayacaksınız. Okuduğunuz parti programını, ben çok kişiye gönderdim. Onlardan biri de sol partilerden birinde genel başkanlık yapmış bir isimdi. Okuduktan sonra ‘tam bir sosyal demokrat parti programı olmuş’ dedi.
Bizim DEVA Ekonomisi diye bir tanımız var ve bu klasik bir politika kalıbına sığmaz. Türkiye’nin ve dünyanın hem olumlu hem de olumsuz tecrübelerinden istifade edilerek yazılmış bir ekonomik programdır.
Yine bazı yeni partiler gibi sizin programınızda da Atatürk ile onun ilke ve inkılaplarına dair ifadelerin neredeyse hiç olmadığını görüyoruz. Sizin programınızda Atatürk’e dair tek bir cümle var. O da dış politika başlığında şu şekilde geçiyor; “Türkiye’nin Cumhuriyet dönemi diplomasisine yön vermiş olan Mustafa Kemal Atatürk’ün iç barış ile dünya barışını bağdaştıran şiarının bugünün koşullarında da geçerliliğini muhafaza etmekte olduğuna inanıyoruz.” Yine son dönemde yaşanan olaylar Ulu Önder Atatürk’ün çizdiği ve hedef gösterdiği rotanın doğruluğunu kamuoyunu nezdinde kabule dönüştürürken sizin programınızda neden onun ismi, ilke ve inkılaplarına ilişkin sınırlı ifadeler var?Partilerin programlarına bakıp Atatürk kelimesinin kaç defa geçtiğine dair bir değerlendirmenin açıkçası çok sıhhatli olmadığını düşünüyorum. İşin özüne ve ruhuna bakmak lazım. Bir de fiili uygulamaya bakmak lazım. Bizim bu konularda aklımız çok net. Ne yaptığımızı çok iyi biliyoruz. Bütün cumhuriyet tarihinin olumlu ve olumsuz tecrübelerinden istifade ediyoruz. Zamanında cumhuriyetimizin temellerinin ne kadar sağlam atıldığını, bu coğrafyada hâlâ 100 sene sonra neredeyse istikrarlı bir ülke olarak Türkiye Cumhuriyeti’ni gördüğümüzde de fiilen yaşıyoruz.
Yine parti programınızda bilhassa ‘Kürtler’ ile alakalı olarak şöyle bir ifade bulunuyor; “Ülkemizde bugüne kadar herkesi kucaklayan bir vatandaşlık anlayışının hayata geçirilememesi hem Kürtlerin hem de diğer bazı toplumsal grupların kendilerini dışlanmış hissetmelerine yol açmıştır.” Beraberinde Kürt sorununa vurgu yapılıyor. Bu konuda bir açıklama yapmak ister misiniz?Kürt sorunu Türkiye’nin bir gerçeğidir. Son 1 yılda 75 ile ve yüzlerce ilçeye gitmiş bir insan olarak bunu söylüyorum; önce Kürt sorununun varlığını kabul etmemiz gerekiyor ki çözümüne başlayabilelim. Peki, Kürt sorunu nedir? Var mıdır? Yok mudur? Bunu da bizim Kürt vatandaşlarımıza sormak gerektiğini düşünüyorum. Bu ülkenin Kürt vatandaşlarına soralım. Bursa’da veya başka bölgelerde yaşayanlara soralım. Cevabı onlar versin. Biz, onlar adına bir tanımlama yapmayalım diyoruz. Çünkü biz sorduk, çalıştık. Özel bir çalıştay yaptık. Tam bir hafta sonu kapandık. Uzmanları davet ettik. Siyaset bilimciler, sosyal bilimciler, daha önce Türkiye’de yaşanan açılım ve çözüm süreçlerinin içindeki insanlar katıldı. O süreçlerin doğruları, yanlışları; elde edilen olumlu gelişmeler, hatalar, yanlışlar vs. bunların hepsinin ışığında geniş bir rapor hazırladık ve o raporun özünü de parti programımıza işledik. Bu konuda da çok netiz. Ne yapacağımızı da gayet iyi biliyoruz. Parti programımızda da bu konuda sağlam bir politika çerçevesi var.
---
NEOLİBERALİZM ÜZERİNE
‘Neo liberal politika nedir?’ dediğiniz de hem internetin kaba tanımlarında hem de akademik çalışmalardaki tanımlama, şu şekilde vülgarize edilebilir: Devleti küçült, piyasa güçlerini (özel sektör/sermaye) destekle.
Neo liberal politika önerileri ise şu şekilde sıralanıyor: (1) Özelleştirmelere hız ver, vergilerde büyük oranlarda indirim yap. (2) İşsizliği arttırsa dahi enflasyonu denetim altında tutmak için parasalcı önlemlerin uygulanmasına olanak sağla. (3) Kamu harcamalarını azalt, devletin ekonomik rolünü küçült.
Bu çerçeveden bakıldığında DEVA’nın parti programının neo liberal politikalar içerdiği söylemek mümkündür. Ancak daha derinlemesine bir yorum ve kesin kanaat için akademik okuma ve detaylı bir inceleme yapmak gerekiyor.
---
BABACAN’A DAİR İZLENİMLER
Ali Babacan ile ilk defa karşılaştım. Daha önce görmediğim için emin ve kesin bir kanaat olarak dile getiremesem de sakin yapısı, özgüvenli duruşu ve uzmanlığını hissettiren yaklaşımı dikkat çekiciydi. Yeni bir partinin genel başkanı olarak seçmeni ikna sürecinin retorik yansıması mı bilmem ama genel hatlarıyla sempatik, sıcakkanlı ve açık bir iletişim yöntemini seçtiğini gözlemledim. Zor sinirlenen ve kolay tebessüm eden bir yapısı olduğu herkesin malumu ama bunun yanında kibar, tahammülü yüksek ve özellikle de eleştiriye açık olduğunu kabul etmek gerekir. Tabi bu bugün böyle… Yarın olası bir seçilmişlik durumunda nasıl olur kimse bilemez.
---
NİLÜFER KAHRAMANOĞLU’A EMANET
Öte yandan partinin Nilüfer ilçesi olağan genel kurulu tek adaylı olarak gerçekleşti. Avukat Mine Rana Kahramanoğlu, ilçe başkanlığına seçildi. Ranaoğlu’nun konuşmasında Babacan’ın şu sözlerine atıfta bulundu: Siyaset sadece erkeklere bırakılmayacak ciddi bir iştir!
---