bursagorus.com.tr

Bursa İçin Bir Takım Olmalıyız

ÖZEL HABER

TOBB Yönetim Kurulu Üyesi, Bursa TB ve BKSTV Yönetim Kurulu Başkanı Özer Matlı, Bursa Görüş’e yaptığı özel açıklamada “Şehirde kamuyu ve sivil toplum örgütlerini derleyip toplayan, kent için ortak plan yapan ve bununla ilgili de kamuoyu oluşturan siyaseten öncü bir isim olmalı. Bursa için takım olmalıyız. Biz, bu şehirde bir takım olamıyorsak hiçbir sorunu çözemeyiz” ifadelerini kullandı.

N. Nuri Yavuz

O, Selanik göçmeni bir Karacabeyli. İlçesinde yakından tanınıyor. Karacabey Ticaret ve Sanayi Odası’nda önce 1995-99 yıllarında Meclis Başkan yardımcılığı, ardından 1999-2005 arasında Meclis üyeliği, nihayetinde 2005-2013 yılları arasında iki dönem Yönetim Kurulu Başkanlığı görevinde bulundu. Bursa kamuoyunda daha yakından tanınması ise 2013 yılıyla başladı. Bursa Ticaret Borsası’nda (Bursa TB) Rıza Aydın’ın kesintisiz 40 yıl oturduğu başkanlık koltuğunu devralarak şehrin gündemine damga vurdu. Başkan seçildiği gün şunları dedi:

“Birisinin kalbini kırarak üste çıkmayacağız. Bugüne kadar kucaklayıcı olmaya çalıştık, bundan sonra da bu tutumumuz devam edecek. Bizim bu saatten sonra Bursa'ya borcumuz var.”

Aynı gün halefi olduğu Rıza Aydın’a nezaket ziyareti için gittiğinde odaya alınmadığında da şöyle dedi:

“Çoğunluğu kabul etmeyen Bursa'yı kabul etmemiş olur. Sonuçta Rıza Bey büyüğümüz ve biz ona saygımızı devam ettireceğiz.”

Bursa TB başkanlığı görevinin 5’inci yılında kenti, ülke iş dünyasının çatı kuruluşu Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nde (TOBB) Yönetim Kurulu Üyesi olarak temsil etmeye seçildi. Ve halen bu görevi sürdürüyor.

Aile şirketi Matlı Gıda Grup’ta da Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini başarıyla yürütüyor öyle ki 2010’da 301’inci sırada yer aldıkları Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu listesinde şirketini, 10 yıl içinde 91’inciliğe yükseltti. Bursa Ticaret ve Sanayi Odası’nın (BTSO) İlk 250 Firma sıralamasında da yine aynı 10 yılda şirketi, 25’incilikten 7’nciliğe tırmandı. Şirketi, 13 Eylül’de Diyarbakır’da fabrika temel atma töreni, 14 Eylül’de de Ankara Polatlı’da fabrika açılışı gerçekleştirdi. Törenlere Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank ile Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli katıldı.

Şimdilerde yoğun gündemine bir de Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı (BKSTV) Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini ekledi. Takvimi öylesine doldu ki biz, bu röportaj için neredeyse 1 ay öncesinden randevu aldık. Ve nihayetinde merak ettiklerimizi sorduk.

İşte manşet başlığı ve uydudan daha sıcak ve canlı açıklamalarıyla karşınızda TOBB YK Üyesi, Bursa TB Başkanı, BKSTV Başkanı Özer Matlı…

Salgın, yüksek faiz, enflasyon ve döviz hareketleri iş dünyasını nasıl etkiledi?

Salgından sonra iş dünyasını, ihracata çalışanlar ile iç piyasaya çalışanlar şeklinde ikiye ayırmak gerekiyor. Artan döviz kuru ve Türk Lirası faizleri, ihracatçıları çok fazla etkilemedi. İç piyasada ise özellikle küçük esnafta para maliyetleri bağlamında faizler ve ötelenen krediler ciddi bir kambur halini aldı.

Salgınla birlikte hiçbirimizin de nedenini tam manasıyla bilmediği bir değişim yaşanıyor. Emtia fiyatlarında ciddi bir artış var. Bunun karşılığında dünyada sıfır para var. Bakışı Türkiye’ye çevirdiğinizde bir de ülkenin politikası var. Dünya açısından sorunun cevabı basit ama Türkiye tarafından ise birkaç tane bilinmeyen denklem bulunuyor.

Örneğin bir restoranda salgın nedeniyle yaşanan zarar ve kayıplar, bugün tüketicinin karşısına yüksek bedel olarak çıkıyor. Bu; belki zararı azaltmak için marjların yükseltilmesi, belki girdi maliyetlerinin çok artmasının bir yansıması, belki de bir fırsatçılık.

Türkiye’de olduğu gibi Bursa’da da gayrimenkulün, arsanın, araç fiyatlarının arttığını görüyoruz. Herhalde toplum yüzde 19,25’in üzerinde bir enflasyon görüyor ki araca, arsaya, tarlaya, daireye, dövize yatırım yapıyor. Sade vatandaş, bizim baktığımız pencereden bakmıyor, Türkiye’deki enflasyonist ortama göre davranıyor ve işverenden daha doğru hareket ediyor.

Göç dalgasının ekonomiye etkisini nasıl yorumluyorsunuz?

Bugün, İngiltere ve Almanya’ya baktığınızda hizmet sektöründe ciddi bir iş açığı olduğunu ve 3’üncü dünya ülkelerinden işgücü temin ettiklerini görürsünüz. Örneğin İngiltere’de şuan bir lojistik sorunu var, kamyon şoförü bulamadıkları için marketlerde insanlar gıdaya ulaşamaz hale geldi.

Ülkemize baktığımızda ise Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 4,5 milyon civarında işsiz var. Ben o işsizi göremedim. Bugün bir kuryenin 6 bin lira kazandığı yerde üniversite mezunu 4 bin liraya iş bulamıyor. Mesleki eğitimle yetişmemiş bir kişinin iş bulması zor. Usta bulunmuyor. 6 bin lira maaşa kamyon şoförü bulunamıyor. 5 bin liraya çoban bulunamıyor. Suriyeliler ve Afganlar olmasa Türkiye’de düz işi yaptıracak işçi bulunamıyor.

Vatandaşlık verilmesinde bir risk görüyorum. Örneğin bugün vatandaşlık verildikten belli bir süre sonra Kilis’te ticaret odası seçimleri olsa Suriye kökenliler kazanır.

Bu bir tehdit mi?

Bu nüfusu planlı ve doğru bir şekilde dağıtamazsanız, evet bu bir tehdittir. Ama bugünkü realiteye bakıldığında Suriyeli ve Afganlar olmasa tabandaki işleri yaptıracak adam bulunamıyor. Domatesi toplayacak adam yok. Onlarla ilgili bir ön yargım yok. İnsan olarak görüyorum ve Türkiye’nin onlara ihtiyacı var.

Salgınla artan gıda ihtiyacını karşılamada Türkiye başarılı oldu mu?

Gıda tedarik zincirinde kırılma yaşanmadı. Gıda sektörü, salgında iyi bir sınav verdi. Üretim ve tedarikte sıkıntı yaşanmadı.

Tarımsal ürünler açısından ise Türk Lirası’ndaki değer kaybı nedeniyle ihracatta ciddi bir artış oldu. Bir ürünün dış satış fiyatı arttı ancak aynı oranda içerdeki insanların gelir seviyesi yükselmedi. Haliyle bu ürünler, paranın olduğu ve daha kolay satılan yere gitti. Sonunda da ihracattan dolayı tüketici olarak bir enflasyon yaşandı. Çünkü siyah inciri, iç pazar yerine yurtdışına sattığında daha fazla gelir elde etti. Haklı olarak da insanlar, ürünlerini pahalı olan pazara sürdü.

Bir de ithalat kaynaklı fiyat artışları var. Kendi işimden bir örnek vereyim; 1 yıl önce 180 dolar olan mısır, 330 dolara çıktı ve 300 dolara geldi. Yem sektöründe üretimin yüzde 55’i ithalatla karşılanıyor. Bu da gıdada dolar bazında enflasyon ithal ettiğiniz anlamına geliyor. Bu da tüketiciye raflarda fiyat farkı olarak yansıyor. Gübre maliyeti yüzde 60, yem yüzde 33 arttı. Bunlara diğer maliyetleri de eklediğinizde yüzde 30-60 seviyesinde bir enflasyon yaşandı.

Bursa’da giderek büyüyen sanayi varlığı tarım arazilerini tehdit ediyor. Bu konudaki düşünceniz nedir?

Evet, Bursa değer yaratıyor. Kalifiye işgücü var. Batı açısından lojistik olarak en doğru yer. Sanayi anlamında da batı kültürüne entegre olmuş bir şehir. Karacabey’de TEKNOSAB daha bitmeden şuanda fabrika inşaatları başladı. Çünkü otomotiv ve otomotiv yan sanayindeki firmalarda ciddi bir artış var. Salgın nedeniyle Çin ile Batı arasındaki ticaretin yer değiştirmesi, tüm talepleri Türkiye gibi ülkelere döndürdü.

Tarım ciddi tehdit altında bulunuyor. 13 bin dönüm TEKNOSAB var, daha fabrikalar girmeden yeni yer talep edildi, yer yok. Yine o bölgede TOSAB, KOTİYAK ve Deri OSB var. Nilüfer ile Karacabey arasındaki o alan 20 bin dönüm büyüklüğünde devasa bir sanayi bölgesi olacak. Ben de bir sanayiciyim ve sanayiye karşı değilim ama ben planlı ve dengeli dağıtılan bir sanayiden yanayım.

Neden?

Deprem kuşağında yer alan bir şehirdeyiz. Şehrin bir tarafı dağ diğer tarafı deniz. Gidecek 2 yön var; biri İnegöl ötekisi Karacabey. Şehrin genişleme alanı çok yok. Binde 6 deniliyor ama bu rakam nasıl bulunuyor. Benim gördüğüm evler de fabrikalar da ovanın ortasında duruyor. Benim baktığım açıdan binde 6’nın çok üzerinde bir sanayi arazisi var. Dağın tepesindeki araziyi kullanılabilir arazi olarak mı göreceğiz? Bu hesabı, kullanılabilir arazi üzerinden yapmalı ve ona göre bir oran belirlemeliyiz. Ben bunu, bir tehdit olarak görüyorum. Rusya, dış satış vergisi uyguluyor neden çünkü her ülke içerdeki üretimle gıda enflasyonunu korumak zorunda. Benim gördüğüm pencereden gıda enflasyonu minimum yüzde 35 arttı. Bu artışları Cumhurbaşkanı da söylüyor. Kötü niyetli olanı vardır ama hepsi mi kötü niyetli? Yapısal sorunlar da var demektir. Bu da sanayi ve tarımın birlikte planlanması gerektiğini gösterir.

Nasıl?

Bursa’daki sanayinin gerçekten değişim göstermesi gerekiyor. Tezgâhlarda dokuma yapanların Bursa’ya bir katma değeri yoksa Anadolu’da diğer illere geçsin Bursa’da da tekstil ve otomotivdeki daha teknik kısımlar gelişsin. Kaba iş yapmaktansa katma değerli üretime geçmemiz lazım.

Peki, bu fikriniz kent dinamiklerinde karşılık buluyor mu?

Bu şehri seven belediye başkanları ya da sivil toplum başkanlarının benim dediğime inanmalarını değil söylediklerimin nasıl yanlış olduğunu anlatmalarını istiyorum. Yani TEKNOSAB ile birlikte o bölgedeki diğer sanayileri de düşündüğünüzde 800 bin ile 1 milyon arasında yani bir şehir kurulacak. İnegöl tarafı zaten bitti. Yenişehir’de bir küçük ova var bir de Karacabey-Mustafakemalpaşa tarafı var. Peki, orada şehri nereye kuracaksınız? Sanayileşmenin getirdiği ana sorunlar çevre ve şehirleşmedir. TEKNOSAB’da çalışan insan nerede ikamet edecek? Bu da demek ki Karacabey ile TEKNOSAB arasına yeni bir şehir kurulacak. Ne olacak? 20 bin dönüm sanayi alanı oldu. 20 bin de çevresel etkilerle kapatıldı. Bir de konut alanları oluşturdun. Hele bir de yatay mimari yaparsan Karacabey’e kadar tarım arazileri doldu. Şehir yeşilliği arar hale gelecek. Benim korkum bu. Ben bu işten para kazanacağım halde karşı duruyorum.

Birilerinin parayı Bursa’dan daha çok sevdiğini mi söylüyorsunuz?

Herkes parayı sever. Ama vicdana ve çocuklarının geleceğine bakmaları gerekir. Topraktan geldik ve yine toprağa gideceksek neden toprakla kavga ediyoruz.

Yurtdışındaki hurdaları toplayıp Türkiye’yi dünyanın çöplüğü yaparak sanayi kurmayı bana nasıl anlatacaksınız? Ülkemiz insanının Avrupalıdan nesi eksik? İnsanı öldürme sadece silahla olmuyor. Çarpık sanayileşme nedeniyle toplum sağlığıyla oynamaya ve onları ölüme sürüklemeye hakkımız var mı?

Peki, Tarım OSB fikrine nasıl bakıyorsunuz?

OSB’nin tarımdaki karşılığı kooperatifleşmedir. Her köy kooperatifleşse aslında o bölgeler tarımsal organizeye dönüşüyor. Köydeki insanın güç birliğini sağlayacak modelleri oluşturamazsanız dönümü beş milyona ulaşan tarlalarda insanları 30 bin liraya tutamazsınız. Balat’ın üst taraflarına bakın. Ne yaptı o insanlar, cebine üç kuruş para girsin bir de servis alıp işletsin diye arazileri sattı. Sonra kendi arazisinde işçi oldu. 

Tarım, hayvancılık ve gıda sektöründe iş gücü sorunu yaşanıyor mu?

Her sektörde olduğu gibi burada da yaşanıyor. Bu Türkiye’nin genel sorunu. Algıları değiştirmek lazım. Normalde çobanlık peygamber mesleğidir ama literatüre negatif anlamda yer etmiş. Sanki ikinci sınıf insanmış muamelesi yapılıyor. İnsanı, algı olarak böyle bir noktaya koyuyorsun sonra üretim bekliyorsun. Sonra da Suriyelileri ve Afganları istemiyorsun. Nasıl olacak?

Sektör gelişimi açısından üzerinde bir sanayi baskısı hissediyor mu?

Bu sanayileşmenin birçoğu birinci sınıf tarım arazilerinde oluşuyor. Yani tarım arazisine kurulan her fabrika gıda sektörüne yara veriyor. Bu da gıda fiyatlarına yansıyor. Gelirin artmadığı yerde gıda fiyatları artıyorsa bunun bir sebebi var demektir. Kök neden ekonomik anlamda üretemiyoruz. Gübre, mazot, tohum, hayvan ithal öte yandan mera yok, kaba yem kaynağı yok çoban da yok peki bu iş nasıl olacak? Olmuyor. Biz, bu politikaları değiştirmezsek ilerde daha büyük sorun olacak.

Son dönemde popüler olan Coğrafi İşaret (Cİ) konusu var. Cİ neden önemlidir?

Benim, Selanik Göçmeni olmam neden önemliyse Coğrafi İşaret de bu bölgenin has damak tadı olarak sahiplenilmesi gereken bir değerdir. Atamız dedemiz gibi bir şeydir. Ben, çocukluğumu özlüyorum. Rahmetli annem, bayram sabahları için yatağımın başına bayramlıklarımı hazırlardı. Şimdi böyle bir şey kaldı mı? Kalmadı. Bayramı unuttuk. Coğrafi İşaret de benim için aynı şeydir. Ben önce Bursalıyım. Bursa’nın değerleri neyse hepimizin ortak değeridir. Coğrafi işaretlerle kendi değerlerimizden bazılarını yeni yeni keşfetmeye başladık.

Biraz sulandırılmadı mı sizce bu coğrafi işaret?

Sulandırılıyor. Mesela Gemlik Zeytini bir Coğrafi İşaret ise onun korunması için denetleme sistemlerinin kurulması gerekiyor. Bunu sivil toplum örgütünün bütçesine bırakırsanız denetleme yetersiz kalır. Gemlik Zeytini üreten bu Coğrafi İşaret sayesinde farkını kazanmaya başladığında bu iş sulanmaktan çıkacaktır.

Tarım arazilerinin miras yoluyla bölünmesi ve toplulaştırma çalışmaları hakkındaki düşünceniz nedir?

Ağır gidiyor. Biz, o treni kaçırmışız zaten.

Hamidiye Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde önemli bir iş başarıldı. Orayla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Tek derdim o. Şuanda proje okulu haline geldi. Daha da güzel olacak.

Oradaki misyonu genişletmeyi düşünüyor musunuz?

Karacabey’de aile olarak engelliler okulu yapacağız.

Bursa Görüş’ün ilk sayısında yayınlanan Karacabey Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Naci Güncü’nün ‘kalifiye eleman bulamıyoruz’ açıklamasına binaen Büyükşehir Belediyesi’nin geçmiş dönem başkanlarından Erdem Saker, ilçenin önde gelenlerine uygulamalı tarım ve hayvancılık meslek liseleri kurulması için çağrı yapmıştı. Siz, bu çağrıya nasıl yanıt verirsiniz?

Biz, aile olarak tarımdan para kazanıyoruz. Atalarımızı seviyoruz. Rahmetli babam 1995 yılında vefat etti, biz bugün ne yaparsak anne ve babamızın hayrına yapıyoruz. Hem işimizle ilgili hem de atalarımızı yaşatmak adına babamızın adına bir eğitim merkezi yaptık. Yapmak isteyip de yapamadıklarımın arasında meslek yüksekokulu var. Bir de değiştiremeyecekleriniz var. Mesela üniversite acilinde başka, salgın döneminde bir başka eksik vardı ama diğer yandan 4 minareli cami yapıyoruz. Kime ve neye göre yapacağınız iş değişiyor. Bakın Bursa’ya o camiye belki de bütün sivil toplum örgütlerinden para çıkmıştır ama Borsa’dan çıkmadı. Ben, kendi şirketimden verdim. Çünkü kurumun ki emanettir. Ama Borsa olarak hastanenin aciline, yoğun bakım ünitesine destek verdik. Organ nakli için araç yoktu, almak bize nasip oldu.

Yapmak isteyip de yapamamanızın nedeni nedir?

Ben bu şehri seviyorum. Ama karar verici değilim. Şehirde kamuyu ve sivil toplum örgütlerini derleyip toplayan, kent için ortak plan yapan ve bununla ilgili de kamuoyu oluşturan siyaseten öncü bir isim olmalı. Anadolu’da sevdiğim bir söz vardır; birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır. Bursa için takım olmalıyız. Biz, bu şehirde bir takım olamıyorsak hiçbir sorunu çözemeyiz. Sorularınızın cevabını da ben tek başına veremem çünkü bir yetkim de yaptırım gücüm de yok. Neden rahat konuşuyorum çünkü bu şehirle ticari bir bağım yok. Benim müşterilerim köydeki dağdaki insanlar. Müteahhit değilim.

Borsa üyelerinin ilettiği en başlıca sorunlar nelerdir? Siz bu konularla ilgili neler yapıyorsunuz?

En temel sorun hal yasası. Bakanlıklarla görüşüyoruz ama iki bakanlığın ortak çalışmasını sağlayamadığımız sürece bu hal yasasını düzeltmek bugün başlansa 10 yıl sürer. Çünkü oturmuş yerel bir yapı var. Hal’deki tüccarın köylüye avans vermesini, tohumunu ve gübresini almasını nasıl değiştireceksiniz? Köydeki Ahmet ağaya Ziraat Bankası’ndan kaynak veremezseniz ve oradaki insanı kooperatif mantığında oturtturamazsanız bunları çözemezsiniz. Çözemiyoruz da sadece konuşuyoruz.

Bu konuda bir öneriniz var mı?

Tarımı düzeltmenin yolu üretim ve tüketim kooperatiflerinin kurulmasıdır. Topluma ineceksek küçük ölçeklileri büyüklerle rekabet ettirebilmek için birlik ve beraberlik olması lazım. Bu da kooperatifle olur. Münferit olarak kimse bir şey yapamaz.

Peki, siz ne yapıyorsunuz?

Siyasiler yapacak. Bunun için benim kanuni yetkim yok.

Lisanslı depoculuk, bir ara gündemi bayağı meşgul etmişti. Nedir orada durum?

Lisanslı depoculukla ilgili Türkiye’de bir sistem kuruldu ve gayet de güzel gidiyordu. Ama kaynak sıkıntısından dolayı aksamalar yaşanıyor. Çünkü genel olarak günlük çözümlerle gidiyoruz.

Firmanız hakkında bilgi verir misiniz?

Yerel firmalarda Bursa’nın 2’ncisiyiz. İlki de Karacabeyli ikincisi de. İlkinde de kurucu hissedarlardandı rahmetli babam, ikincisi de bizim şirketimiz. Türkiye’de 91’inciyiz.

Şirketiniz, son 10 yılda ciddi bir mesafe kat etti. Bunu nasıl başardınız?

Kardeşim Önder Matlı ile birlikte işimizi severek yapıyoruz. Değişime açığız. Şirket, dijitalleşme yoluna devam ediyor. Teknolojiyi sonuna kadar kullanıyoruz. Bursa’da belki de teknolojiyi en iyi kullanan firma da biziz. İşin her aşamasında teknolojiyi kullanıyoruz. Bu da verilerle yönetmeye, ölçümleme yapmaya, duygusal hareket etmemeye yansıyor.

AB Yeşil Mutabakatı ile ülkemizde bir farkındalık oluşsa da yeşil üretim dünyanın yıllardır konuştuğu bir konu. Siz bu alanda ne yapıyorsunuz?

Çatılarımızın hepsinde Güneş Enerji Sistemi (GES) kuruldu. Yeşil Mutabakatı, biz istemiyoruz Avrupa Birliği (AB) bizi buna zorluyor. Sorun; AB istemediği sürece biz değişmek istemiyoruz. Yeşil Mutabakat, özellikle bizim de içinde bulunduğumuz hayvancılık sektörü açısından önem arz ediyor çünkü biliyorsunuz en çok karbon salınımı büyükbaş hayvanlarda var. Buna uyulacaksa büyükbaş hayvanları ortadan kaldırmanız lazım çünkü araba egzozundan daha çok salınım yapıyor. Hayvancılık sektörünün de bu sürece hazırlanması gerekiyor.

Bu ay içinde Diyarbakır’da bir temel atma, Polatlı’da bir açılış gerçekleştirdiniz. Diyarbakır’daki yatırımınız hakkında bilgi verir misiniz?

200 milyon liranın üzerinde bir yatırım. İstihdamı 250’ye kadar çıkabilir ama daha önemlisi bölgenin sigortası olacak. Yem üretecek ve aynı zamanda bizim lojistik merkezimiz olacak.

Bu iki önemli günde Bursa’dan gazeteciler de dâhil olmak üzere kimseyi çağırmadınız sanırım?

İşimi seviyorum ama bu açılış temel atma gibi organizasyonlarda öne çıkıp haberlerle ego gösterisinde bulunmaktan hoşlanmıyorum. Bir de salgın süreci var ve kimsenin vebaline girmek istemediğim için gazeteci çağırmadım. Şirket ile kurum işlerini ve ilişkilerini birbirinden ayırıyorum. Örneğin, TOBB’da yönetiminde yer aldığım Başkanım Rifat Bey de (Hisarcıklıoğlu) o günlerde bölgedeydi ama onu da aynı salgın endişesiyle davet etmedim.

Yatırım için neden Diyarbakır’ı seçtiniz?

Diyarbakır, şehirleşme olarak Bursa’dan çok ilerde olduğunu gördüm. İkincisi sulamayla birlikte tarım arazilerinin geliştiğini gördüm. Üçüncüsü Özer Matlı olarak PKK terörüne karşı söylediğim sözler bağlamında ‘bunu değiştirmek için ne yaptım?’ diye sordum ve cevabı o gün temeli attıktan sonra buldum. Ülkem için kendi alanımla ilgili bir iş yaptım. Firma olarak orada insanlara tarım yaptırıp parasını almasını sağlayabiliyorsam ve teröre bulaşmasını engelleyebiliyorsam benim için yeter. Orası, benim için Hamidiye gibi sosyal projem.

Son olarak yoğun bir gündeminiz var ve bu yoğunluk içinde neden BKSTV’ye başkan oldunuz?

Şehir konusunda bir şey söyleyebilmek için en önemli ortak nokta kültür ve sanat. 1 ay festival yap ve millete bilet dağıt değil ama. Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, beni aradı ve bu konuyu söyledi. Ben de ‘şehirle ilgili bir değer varsa seve seve’ dedim. Bir sürü görevim var zaten. Bizden önce Fatma (Durmaz Yılbirlik) hanım yapmış. Fatma Hanım her sene ciddi bir destek veriyor ve 10 senedir hizmet etmiş. Benim oraya talip olmamın nedeni, toplumun şuan siyahla beyaz gibi ayrı olmasıdır. Şehri birleştirmek adına bir fırsat olarak gördüm.

Ama kamuoyunda ‘Vali Bey’ ve ‘Ses’ konusunda tartışmalara konu oldu.

O tartışmaların kaynağı ben değilim. Ki bunlara da üzüldüm. Vali Bey ile ben karşı karşıya kaldım. Vali Bey de bu şehirde bir vatandaş ve gürültü konusunda rahatsız olma hakkı var. Ama ortada böyle bir realite var. Ki ben, Vali Bey’e ‘Sayın Valim eksik olan bir şey varsa beni de arayın, neticede ilk defa bu işi yapacağız’ dedim. Ben, Vali Bey’in evine ne kadar ses gittiğini bilmiyorum ama denetime gelinip ceza yazıldığını biliyorum. Ruhsat konularında orada eksikler olduğunu ve kapatacaklarını da biliyorum. Ben, bunları düzeltmeye çalışıyorum. Bürokrasinin kendi arasında yani Belediye ile Valilik arasında gitmesi gereken işin benim üzerimden yürümesi kusura bakmayın kalbimi kırdı.

O etkinliklerin bir siyasi kapışmaya malzeme edildiğini mi söylüyorsunuz?

Siyasi kapışma yok, öyle bir şey görmüyorum. İletişim kopukluğu diye düşünüyorum. Herkes haklı olabilir. Ama ortak menfaatte buluşabilmeliyiz. Ben karar mercii değilim, sadece orada geçici işleticiyim. Hiç bilmediğim, geçmişteki sorunların çözümü için tek adres ben değilim.

Özer Matlı olarak kaç para verdiniz o etkinliklere?

Ben gönüllülük esaslı olarak verdim ve onu söylemem.

Peki, o festival kaç paraya mal oldu?

Biz, bu sene belediye üzerinden hizmet alma metoduyla çalıştık ve giderlerden tasarruf ettik. Minimum masrafla işi yaptık. Sanatçıların avanslarını baştan verirseniz, fiyatını da bağlıyorsunuz. Ben, kuruma kendime göre bağış da yaptım borç da verdim. Son rakamlar belli olmadı ama 6-7 milyonu bulacak herhalde…

Teşekkürler…

***

GÖRÜŞ’ÜMÜZ NEDİR?

Sayın Özer Matlı ile 21 Eylül Salı günü saat 15.30’da İstanbul Caddesi üzerindeki şirket ofisinde görüştük. Bir saat olarak planlanan röportajımız yaklaşık 2 saat sürdü. Sayın Matlı’nın, bir gazeteci karşısında olabildiğince samimi, açık ve net konuştuğuna şahit olduk. Binanın 8’inci katındaki toplantı odasında gerçekleştirdiğimiz görüşmede Bursa TB Genel Sekreter Yardımcısı Hande Ceylan hanımefendi de bulundu. Sayın Matlı’ya yönelttiğimiz ama cevaplamak istemediği için yer vermediğimiz sorularımız da oldu. Tarihe bir not düşmek adına Sayın Matlı’nın 2013’te başkan seçildiğinde kullandığı “Bizim bu saatten sonra Bursa'ya borcumuz var” sözün arkasında olduğunu gördük. Ancak yine de yapması ve hep birlikte yapılması gereken daha çok iş olduğu kanaatini koruyoruz. Öte yandan TOBB’da aldığı görev sonrası Bursa Basını ile yakın ilişki süreci başlatan Sayın Matlı’nın son dönemde kent medyasına bakışının değiştiğine ilişkin düşüncelerimizi kendisine aktardık. Özellikle Diyarbakır ve Polatlı’daki organizasyonlara hiçbir gazetecinin davet edilmemesine dayandırdığımız görüşümüze Sayın Matlı, ‘salgın şartları’ diyerek savunma yaptı. Oysa salgın şartlarında BKSTV konserler düzenlerken kendisi başkandı. Kendisi kabul etmese de tepelerde ‘Bursa Basını’na yönelik bakışın hiç de pozitif olmadığını hissettik. Ne diyelim? Basını itibarsızlaştıranlar utansın…

Sıradaki Haber
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.