Haber: N. Nuri Yavuz
Bursa Teknik Üniversitesi (BTÜ) Rektör Yardımcısı ve aynı zamanda üniversite bünyesinde kurulan Deprem Mühendisliği Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin de müdürü olan Prof. Dr. Beyhan Bayhan ile ‘1-7 Mart Deprem Haftası’ kapsamında kentimizin durumunu, yeni teknolojileri ve tarihsel bağlamı konuştuk.
Bursa Teknik Üniversitesi (BTÜ) Deprem Mühendisliği Uygulama ve Araştırma Merkezi hakkında bilgi verir misiniz?Araştırma merkezi, Şubat 2019 tarihinde kuruldu. Bu merkez, kurulmadan önce Güney Marmara Bölgesi’nde, özellikle Bursa’da deprem araştırma merkezi eksikliği gördük. İlk amacımız toplumu bilinçlendirmekti. Merkezde yer sıkıntısı çekiyoruz ama özellikle zemin için Bursa’da en güçlü laboratuvara sahibiz. Belediyelerin ve AFAD’ın taleplerini karşılamaya çalışıyoruz. Yapıların dayanıklı olup olmadığına ilişkin birçok rapora imza attık. Aynı zamanda çevre ve şehircilikte riskli yapılara itiraz komisyonunda görev alıyoruz. Elâzığ ve İzmir depreminde sahada incelemede bulunduk ve bunları rapor haline getirdik. Bursa’da da bilinçlendirme ve farkındalığı arttırma görevini üstleniyoruz. Kadromuz güçlendikçe faaliyetlerimiz de artacak.
Siz, bir dönem Cumhurbaşkanlığı Deprem Teknolojileri ve Çalışma Grubu’nda görev aldınız. O süreç hakkında bilgi verir misiniz?Türkiye’den toplam 16 hoca bir araya gelmesiyle kurulan gruba başkanlık ettim, 4 ay boyunca çalıştık ve bir rapor hazırladık. Ve bu raporu; Bilim, Teknoloji ve Yenilik Politikaları Kurulu’na sunduk. O kurulun başında da sayın hocamız, Prof. Dr. Hasan Mandal var.
Rapordan nasıl bir sonuç çıktı?Genelde deprem sonrası konuşulur. Aslında ondan önce yapılacak çok şey var. Bu çalışma deprem olmadan önce yapıların güçlendirmesinde ve depremin hemen sonrasında neler yapılması gerektiğini kapsıyor. Örneğin binalarda sismik izolatör kullanılması vurgulanıyor. Mesela 100 yatak üstü hastanelerde sismik izolatörün kullanılması zorunludur. Biz; valilik, belediye, AFAD, okul, yurtların da sismik izolatör ile yapılmasını öneriyoruz.
Yerli sismik izolatör var mı?Var. Eskiden çok pahalıydı. Deneyleri için bile yurtdışına gidiliyor ve uzun süre sıra bekleniyordu. Şuan yerli ürün var. Testini de yapabiliyoruz. Biz, bunun yasallaşmasını ve kamu binalarında kullanılmasının zorunlu olmasını istiyoruz.
Sismik izolatör kullanımına dair kabaca bir maliyet öngörülebilir mi?Sismik izolatör kullanım maliyeti, toplam inşaat maliyetinin yüzde 10’unu geçmez. Eğer büyük bir site ise maliyeti yüzde 10’un altına düşer.
Bunun kullanılması için toplumda bir farkındalık ve talep de oluşturmak gerekiyor galiba?Kesinlikle öyle. Bilincin hem müteahhitlerde hem de toplumda oluşturulması gerekiyor. Ev alınırken bakılan ilk şey mutfak, sismik izolasyona veya zemin etüdüne bakılmıyor. Elâzığ depreminde sismik izolatör kullanılan şehir hastanesi insanların barınak yeri oldu, ayrıca hastanedeki tüm operasyonlar devam etti. Okullara da bunu yaparsak öğrencilerimizin hayati riski olmayacak. Ayrıca deprem sonrası için de vatandaşlara güvenli bir barınma alanı sağlanmış oluyor. Milli Eğitim Bakanımız bununla alakalı genelge çıkarsa çok büyük hizmet olur. Devletimiz, bu maliyeti kaldırabilecek güçtedir.
Bunun için yönetmelik yetmiyor mu?Deprem yönetmeliği binanızda hasar olmayacak bir plan öngörmüyor. Yani dayanıklı bir ev alındı ve depremden sonra hiç hasar olmayacak. Böyle bir şey yok. O, nükleer santralde olur. Nükleer santralde çatlak bile olmaması gerekir. Eğer normal binayı çatlak bile olmayacak şekilde yapmaya çalışsak ekonomik olmaz. Uluslararası yönetmeliklerde de bina sizin can güvenliğinizi sağlayacak ancak binada onarılabilir bir hasar olacak şekilde bir plan öngörür. Japonya bunu kullanıyor. Orada sıkça deprem olduğundan dolayı insanlar evinde izolasyon istiyor. Yeni Zelanda ve İtalya gibi yerlerde de bunlar var.
Peki, ülkemizde sismik izolatör ne kadar kullanılıyor?Verilere baktığımızda Türkiye’nin son 5 yılda en çok izolatör kullanan ülke olduğunu görüyoruz. Şehir hastaneleri bu sayıda etkili oldu.
Bu izolatörlerin yüzde kaçı yerli?Yüzde 50’nin üzerinde olduğunu söyleyebiliriz. Sarkaç ve kauçuk olarak iki tip izolatör var. Türkiye’de sarkaç tipi üretiliyor. Kauçuk ithal geliyor. Ülkemizde de kauçuk üzerine çalışan firmalar var. Bursa’da da bir firmayla da görüştük. Ama onlar, bu ürünün ne ölçüde satılacağına odaklanıyor. Hedef, bunun üretimi ve ihracı olmalı.
Sismik izolatör yüksek katlı yapılarda kullanılabilir mi?Normalde çok yüksek binalarda sismik izolatör tercih edilmez. Ama Japonya’da ekonomik olarak çok maliyetli olmasına rağmen tercih ediliyor. Yüksek binalarda izolatör maliyeti de artırıyor. Yüksek binalarda sismik damperin (sönümlendirici) de devreye girmesi gerekiyor. Sismik izolatörler yapının salınımını arttırıyor. Yüksek binalarda bu zaten mevcut, bununla birlikte yaptığımızda sönümlendirici bir gücün olması da gerekiyor. Japonya’da insanlar depremden sonra hayata devam etmek istediği için bu maliyeti göze alabiliyorlar. Burada tek şart, zemin güçlü olacak. Güçlü değilse güçlendirilecek ve sonrasında sismik izolatör rahatlıkla kullanılabilir.
Biraz da Bursa’nın depremselliğini konuşalım. Bursa’da durum nedir?Kuzey Anadolu fay hattı, Marmara’ya gelince 3 ana kola ayrılıyor. Bursa da Güney Marmara da bu üç ana koldan etkileneceğini biliyoruz. 1855’teki ana deprem ve 28 Şubat ile 11 Nisan’da artçı depremler var. Bu deprem, şehir içinde Kestel’den Uluabat gölüne kadar her yere hasar verdi. Millet Bahçesi’nin altında da fay hattı var. Bursa’nın içinden fay geçiyor. İznik Gölü’nün güneyinden Gemlik, Mudanya ve Ege Denizi’ne giden bir fay var. Üçüncü fay ise Saroz Körfezi’ne gidiyor. Marmara Denizi havzasının içinden geçen 1766’tan beri aktif olmayan bir fay var. Jeofizik mühendisi önermelerine göre bu fayda 7 üstü bir deprem bekleniyor. Olası bir depremden Bursa, Çanakkale, Edirne, Balıkesir, Sakarya, İzmit ve Yalova etkilenecek.
Bursalılar depreme nasıl hazırlanmalı?Kentsel dönüşüm ihtimali varsa ve maddi/manevi zarar olmayacaksa dönüşümü savunuyorum. Çünkü gerçekten 2000 yılı öncesi binalar risklidir. Elâzığ ve İzmir deprem raporlarında gördüğümüz şey budur. Bizim 1975 yönetmeliğimiz bile çok iyi fakat uygulanmamış. Zaten bizi uyandıran 99 depremi oldu. O zaman yeni yönetmelik çıkmıştı ama uygulama eski usullerle devam ediyordu. Çünkü inşaat bir kültürdür aslında. Bir demir bağlayıcısı veya kalıpçının alışkanlıklarını hemen değiştiremezsiniz. Bir yönetmelikle bu düzelmez. Bu eğitim işidir. Yapı denetim 2000’den sonra başladı ama hâlâ sıkıntılar var. Bursa’da kaçak yapılaşma sayılabilecek çok sayıda bina var. Yüzde 50’den fazla olduğunu söyleyebilirim. Kaçak yapı mühendislik görmemiş binadır. Biz, mühendislik görmüş binalarımıza bile güvenemezken diğer binalara nasıl güvenebiliriz? Bu yüzden kentsel dönüşümü destekliyorum.
Vatandaşta 2-3 katlı bina yıkılmaz gibi bir algı var, bu konuda ne düşünüyorsunuz?O algı çok doğru değil. Mesela İzmir depreminden sonra sahadayken şunu gördük: Deprem çok küçük bir alanı etkilemişti, alanı 15 bin adımda gezdim. Yıkılan bir apartman, 9-10 katlıydı. Etrafta aynı yükseklikte çok bina vardı ama onlar yıkılmamıştı. Eğer ki bina kusurluysa yıkılır. İki bloktan oluşan ve tek bloğu göçen bir bina gördüm. Aldığım bilgiye göre iki bloğu farklı işçi grubu yapmış. İşçiliğin kalitesi bile etkilidir. Müteahhidin yaklaşımı, işçilik kalitesi, günün teknolojisi, proje ve projenin yönetmeliğe uygunluğu gibi çok sayıda faktör var.
Mühendislik birikimi açısından ve inşaat sektörünün deneyimi bağlamında, Bursa’nın son 15 yılda, günümüzde ve gelecekte yapılaşmasının dayanıklılığını güven verecek seviyede addedebilir miyiz?Bu konuda önemli birkaç tarih var: 2000 yılında yönetmelik değişti, yönetmelik sonrası yapı denetim geldi. Yönetmelikten daha etkili olan deprem oldu ki insanlarda deprem bilinci oluştu. Yapı denetim uygulaması direkt iyi yapılamadı, çünkü dediğim gibi bu bir kültürdür. Diyelim ki 2003-2004’ten sonra denetimler yönetmeliğe uygun yapılmaya başlandı. Aslında denetimler de 19 pilot bölgede başladı ve 2011’den sonra genele yayıldı. Deprem bilinci, denetim vs. hepsinin etkisi oldu.
İlk dönemde yapı denetiminin müteahhit tarafın yaptırılması riskli değil miydi?Bu bana da garip geliyordu. Yapı denetim firmalarının müteahhit tarafından seçilmesini sonra değiştirdiler. 2018 veya 2019’da havuz sistemine geçildi. Ama bu tarihe kadar ne olduğunu bilmiyoruz. Çünkü orada müteahhidin kendini denetleyen şirketi seçtiği bir sistem vardı. Bu nedenle 2000 sonrası inşa edilen binaların hepsi dayanıklı diyemem. Bu işi birkaç ayağı var; bina projesinin ehil kişi tarafından yapılması gerekiyor, şantiyede mutlaka mühendis çalışmalı. Bu bilgiye sahip olmayanlar sadece ekonomik kaygılardan değil, bilgisizlikten yanlış yapıyor olabilir. Müteahhidin ve yapı denetimcinin iyi niyetli olması lazım. Tüm bu kalemlerin bir araya gelmesi gerekiyor. Sonuç olarak şunu söyleyebilirim; 2000-2005’ten sonra yapılan yapıların daha iyi olduğunu umut ediyorum. Çünkü yönetmelik değişti, deprem bilinci oluştu, yapı denetim geldi, beton sınıflar değişti… Bunların mutlaka etkisi olmuştur.
Bursa gibi tarım arazisi olan yerlerde eğer ki yapıdan şüpheniz varsa, zemini gevşek olan yerlerde alçak katlı binalar tercihiniz olmalıdır. Bunu çok rahat söyleyebiliriz. Bu mühendisliğe aykırı bulunmasın. Eğer ki binadan şüpheniz varsa diyorum. Mühendisliği tam görmüş binaysa görüyorsunuz gökdelenler, su üstünde yapılar yapılıyor artık. Bu demek değildir ki 8-10 kat üzeri binalar kötüdür. Ama 2000 öncesi binalar için bunu söyleyemem. İzmir depremini, pandemiye benzettim; pandemide kronik hastalığı olanlar daha fazla zarar görüyor, depremde de yönetmeliğe uymayan binalar daha çabuk yıkılıyor.
Bursa için de 1855 depremi ve sıvılaşma vurgulanıyor. Bursa’da deprem tarihi açısından nasıl bir durum var?M.S. 32’de İznik kayıtlarıyla başlıyor. Buraya gelen yabancılar notlar alıp bırakmışlar. Topkapı’da, Osmanlı arşivinde bu notlar bulunabiliyor. Ambraseys ve Finkel gibi isimlerin bu bölgeyle ilgili çalışmaları var. Bütün arşivleri taramışlar, eski konsoloslukta buldukları notları incelemişler. O notlarda Karacabey Mustafakemalpaşa’da depremden sonra su, yüzeye çıktığı söyleniyor. Özellikle tarım arazilerinin bulunduğu yerlerde görülmüş. Şuanda yer altı suyu seviyesi ne durumdadır düşünmek gerekir. Yapılaşma, iklim etkisiyle bugün yer altı sularının aynı seviyede olmadığını düşünürsek o tarihteki bir sıvılaşmadan bahsedemeyebiliriz. Ama Bursa’da pek çok yerde zemin ıslahı gerekiyor. Örneğin jöle bir pastanın üstüne ağır bir şey koyduğunuzda çöker, Bursa tarım arazisi olduğundan dolayı zemini gevşek.