Kent kimliği
‘Modern’ şehirleşme illeti, Bayburt ve Gümüşhane’yi de istila etmiş.
Estetik değer arz etmeyen ve tek tipleşmiş yüksek yapılar, dağ bayır dememiş her yerde türemiş. Kerpiç, taş ve ahşap unutulmuş beton, demir ve plastik kader olmuş. Çok katlılar yerine 1-2 katlı taş ve ahşap binalar görmeyi tercih ederdim.
Bayburt, Gümüşhane’ye göre tarihi dokusu daha görünür bir kent. Bu görüşte belki kenti bir tepeden seyreden kalenin de etkisi vardır.
Evliya Çelebi, bugünkü Gümüşhane’yi ziyaret etse herhalde ‘Velhasıl Gümüşhane, istinat duvarından ibaret’ derdi.
İki dağ arasına sıkışmış kentte coğrafi yapı o kadar zor ki bırakın binayı, istinat duvarı olmadan yol yapmak mümkün değil.
İki kentin de ortasından su akıyor. Bayburt, Çoruh Nehri; Gümüşhane ise Harşit Çayı yatağında yükseliyor.
Gümüşhaneliler, Harşit Çayı’nı şehrin estetik kazanımına dönüştürebilmiş, Çoruh ise ıslah bekliyor.
Bayburt ne kadar sarı ise Gümüşhane o kadar yeşil… Her ikisinin de kent merkezi, temiz ama Gümüşhane bir adım önde…
Bayburt’un köylerinde, birkaç taş ocağı kenarındaki hariç dereler cam gibi akıyor. Gümüşhane’de ise içme suyu sorunu yaşanıyor.
Her iki şehrin de sokaklarında kaybolmak mümkün değil… Güvenlik açısından tekin…
***
Bayburt'un Kop köyü ziyaret edildi.
***
Kop Köyü'nde Veysel Karani Hazretlerine ait olduğu söylenen 'Kemer' görüldü ve dualar eşliğinde geleneksel bir ritüel olarak yüz sürüldü.
***
Bayburt'un Taşçılar Köyü'nde Bursa Heyeti için organize edilen şenliğe katılım sağlandı. Yöre insanın katıldığı programda Başkan Alinur Aktaş, Bayburt ve Bayburtlular hakkındaki pozitif düşüncelerini paylaştı.
***
İnsan ve kültür
İklim, toplumsal karakterin tornası…
Bayburtlular, tıpkı kentlerinin sarılığı gibi naif ve sevecen.
Gümüşhaneliler, yeşilin en yaygın ve hâkim tonu gibi iddialı ve güler yüzlü.
Her iki kentin insanları da misafirperver, içten ve sıcak…
Yöresel ağız; Bayburt’ta Erzurum’a, Gümüşhane’de Trabzon’a yakın gibi.
Türküler ortak.
Bayburt’ta yerel gazeteye rastlamadım. Gümüşhane’de 2-3 gazete ve sabah dükkânları önünde yerel gazete okuyan esnaf görmek mümkün.
Bayburt’ta Ermeni, Gümüşhane’de Rum izleri var… Bu, köylerin eski adlarında ve kalıntılarda görülüyor. Ermenilerin Bayburt’ta yaptığı mezalim, genç hafızalarda da yerini koruyor.
Öte yandan Bayburt’un Masat Yaylası’nda Dede Korkut 26. Uluslararası Kültür ve Sanat Şöleni gerçekleştirildi. 2022 Türk Dünyası Kültür Başkenti seçilen Bursa’nın oradaki temsili önemliydi.
***
Ziyaret programına katılan Dernek Başkanları, Meclis Üyeleri, günün anısına Bayburt Kalesi manzarasında Belediye Başkanları ile fotoğraf çekindi.
***
Kopuk tarih
Bursa 14’üncü, Gümüşhane 15’inci, Bayburt ise 16’ncı yüzyılda Osmanlı oldu.
İlk başkent Bursa ne kadar Osmanlı ise Bayburt o kadar Selçuklu…
Gümüşhane’nin eski il merkezi olan ‘Süleymaniye Mahallesi’ndeki Sultan Süleyman Han Cami dışında bir Osmanlı eseri göremedim. Ancak Gümüşhane’de Bizans ve Roma kalıntısı çok…
Her iki şehirde de turistik açından zengin ögeler var ama yeterince değerlendirildiğini söylemek mümkün değil.
Bayburt Kalesi, Korgan Köprüsü, Aydıntepe Yeraltı Şehri, Dede Korkut ve Kutlu Bey türbeleri, Kenan Yavuz Etnografya Müzesi ile Baksı Müzesi mutlaka görülmeli…
Gümüşhane’de eski şehir merkezi olan Süleymaniye Mahallesi, Karaca Mağarası, kaleler, Satala Antik Kenti, Santa Harabeleri ve manastırlar görülmeye değer…
Gezi programının yoğunluğu ve planlama nedeniyle biz, bu ziyarette birçoğunu göremedik ne yazık ki…
***
Ekonomi
Bayburt ve Gümüşhane’de refahın genele yayıldığı söylenemez fakat ticaretle uğraşan bir orta sınıftan bahsetmek mümkün.
Her iki kentte de tarım ve hayvancılık eski günlerini arıyor.
Turizm, olgunlaşmadan dalından koparılmış bir meyve gibi…
Sanayinin henüz hayali kurulamamış.
Esnafları, kelimenin tam anlamıyla esnaf: Fırsatçılığa neredeyse rastlamadım. Fiyatlar makul. Yaklaşım insani.
Gurbetçileri saymazsak yollarda ultra lüks araç yok denecek kadar az.
Bu yılın ilk 6 ayında Bayburt’un hiç ihracatı yok… Gümüşhane’nin ise 40 milyon dolar seviyesinde dış satımı var… (Bu da tamamen madencilik kaynaklı)
Gümüşhane bir öğrenci kenti olma yolunda ilerliyor: Kentte her üç kişiden 1’i üniversite öğrencisi…
Bayburt-Gümüşhane arasına bir havaalanı yapılacağı konuşuluyor. ‘Havaalanı ile bu illerde ne değişir?’ diye sorsanız; pozitif bir yanıt bulmanız zaman alır.
***
Bayburt'taki Dede Korkut Kümbeti ziyaret edildi ve Dede Korkut için dualar okundu.
****
Siyaset
Hem Bayburt Belediyesi’nin MHP’li Başkanı Hükmü Pekmezci hem de Gümüşhane Belediyesi’nin AK Partili Başkanı Ercan Çimen’in illerinde sevildiğini gördük.
Her iki ilde de Cumhur İttifakı’nın baskın güç ve partiler arası iş birliğinin yüksek olduğu söyleniyor.
Bayburt Milletvekili Fetani Battal’ın tecrübeli ve ilinde etkin bir siyasetçi olduğunu söylemek gerek.
Bir parantez de Bayburt’a bağlı belde Arpalı’nın Belediye Başkanı Abdurrahman Polattimur’a açmalıyız ki Başkan Polattimur’un Bursa heyetine ilk andan itibaren gösterdiği ilgi ve alaka teşekkürü hak ediyordu.
Birçok kişi tarafından Başkan Polattimur’un Arpalı’ya önemli hizmetler yaptığı söylendi.
Bayburt’un aksine Gümüşhane programında milletvekillerinin olmaması dikkat çekti.
***
***
Bursa Heyeti
Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş öncülüğündeki bir heyet, 17-18-19 Temmuz tarihlerinde Bayburt ve Gümüşhane’yi ziyaret etti.
3 gün 2 gece olarak planlanan programda 2 gün 1 gece Bayburt’ta, 1 gün 1 gece Gümüşhane’de geçirildi.
Heyette Bursa’daki Bayburt ve Gümüşhane dernek başkanları, Bayburt ve Gümüşhaneli muhtarlar, Belediye Meclis Üyeleri, iş insanları ve basın mensupları yer aldı.
Ben de kendi adıma ilk defa Büyükşehir Belediyesi’nin bir şehir dışı gezi programına katıldım.
Zamanın iyi kullanıldığı yoğun ve keyifli bir programdı. Heyet uyumlu ve eğlenceliydi. Bu anlamda Bursa Gümüşhaneliler Dernek Başkanı Süleyman Akçay ile Bursa Bayburtlular Derneği Başkanı Alpaslan Demirhan’a da illerinde gösterdikleri ev sahipliği için teşekkür etmek gerekir.
Ayrıca geziye katılan Bayburtlu, Kayra Yemek Genel Müdürü Tayfun Kurdal da cömertliği ile takdir kazandı.
Bursa’nın tecrübeli siyasi isimlerinden Tahsin Kara da heyetteydi. Gümüşhaneli olan Kara, gezi programına ufak dokunuşlar yaptı ve bu sayede heyet, Karaca Mağarası’nı ziyaret etme fırsatı buldu.
Konat İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Konat da programa katılan isimlerdendi. Kendisi ile Harşit Çayı kenarında kahve eşliğinde tarih, kültür, siyaset ve coğrafya üzerine yaptığımız sohbet, gezinin en kıymetli anlarından biriydi.
***
Aktaş ile gezi
Başkan Alinur Aktaş’ı, Bursa’da birbirinden farklı çok sayıda programda takip ettim ve konuşmasına tanık oldum.
Aktaş’a, Bursa’dan bakınca önümüzde hep bir perde veya filtre ile değerlendiriyoruz.
‘İnsan, yolculukta tanınır’ derler ya ben de Aktaş’ın aslında Bursa’da da olduğu gibi davrandığını ve konuştuğunu, bu yolculukta fark ettim. Kendisine bakışımda net değişim olduğunu söylemeliyim.
Bayburt ve Gümüşhane’de Aktaş, sanki kendi seçim bölgesindeymişçesine vatandaşla samimi ve gerçek bir kucaklaşma gösterdi. Bu durumda belki o bölgede şaşılacak derecede tanınıyor ve seviliyor olması da etkili oldu.
Hem Bayburtlular hem de Gümüşhaneliler, Aktaş’ı yörelerinin bir bakanı gibi ilgiyle ağırladı desek abartmış olmayız.
Tabi ki bu ilginin kaynağında Bursa’da yaşayan çok sayıdaki Bayburtlu ve Gümüşhanelinin de etkisi vardır. Ama Aktaş’ın yaklaşımını da unutmamak gerekir.
Aktaş’ın katıldığı programlarda rahat ve akıcı konuşması, katılımcıların takdirini topladı. Aktaş’ın Arpalı Belediyesi programında kürsüden “Bursa, bir Anadolu mozaiği. Bunun da en güzel renklerinden biri Bayburtlular” sözleri büyük alkış aldı.
***
Türküler
Arpalı Belediyesi’nin 50’nci yılı için düzenlenen programda Bayburtlu sanatçı Orhan Hakalmaz sahne aldı.
Benim de ilgiyle takip ettiğim ve dinlediğim sanatçılar arasında yer alan Hakalmaz, konserinde türkülerin önemine değinirken ‘yeni neslin türkü dinlemediği ve söylemediği’ algısını eleştirdi: ‘Bakın bu meydanda gençlerimiz türkülerimize eşlik ediyor. Türkülerimize daha fazla kıymet vermeliyiz.’
Bayburt’ta ziyaret ettiğimiz Taşçılar köyü şenliklerinde de Musa Küçük adlı sanatçı da geniş repertuarı, enerjisi ve sempatikliğiyle herkesi mest etti.
Gümüşhane’de Hüseyin Nihal Atsız Evi’nde bir türkü gecesi düzenlendi. Gecede Başkan Alinur Aktaş da birkaç türkü yorumladı ve alkış aldı.
Atsız Evi’nde Atsız’ın kitaplarının satılmamasını garipsedim. Ben bir müze havasında Atsız’ın eşyalarına ve kitaplarına rastlamayı bekliyordum…
***
Erenler
Bayburt programında Kop Köyü’nü ziyaret ettik. Kop dağı eteklerindeki köyde cam gibi bir su ve tertemiz bir hava karşıladı bizi.
Eren evliya diyarı denen Bayburt’ta Kop köyünde bulunan Veysel Karani Hazretlerinin kemerine yüz sürdük.
Gümüşhane’de de Ahmed Ziyaüddîn-i Gümüşhanevi Hazretlerini işittik: “Yol, hizmet yoludur. Hizmet edeceksin kurda, kuşa, leyleğe, kediye, kuzuya, köpeğe, insana, insan-ı kâmile. Her şeye hizmet edeceksin! Hizmet ederse, izzet bulur insan.”
***
Gastronomi
Bayburt’un Kop köyünde ‘Kokoç Çorbası’nı tattık. Coğrafi İşaret alınmış çorba, aşure tarzında ve kuşburnundan yapılıyor.
Bayburt’ta Çoruh kenarındaki çay ocaklarında içtiğim çayın, ‘Arzen’ markalı dondurmanın tadı hâlâ damağımda…
Gümüşhane denince akla pestil ve köme geliyor.
Her iki şehirde de etin çok lezzetli olduğunu yadsımamak gerekiyor.
Turizm açısından gastronomi alanının kat etmesi gereken mesafe olduğunu da söylemeliyiz.
***
Atışma
Eskiden Gümüşhane’nin ilçesi olan Bayburt’un il olması, üzerinden 30 yıldan fazla zaman geçmesine rağmen halen sohbetlerde tartışılıyor. Bayburtlular ve Gümüşhaneliler arasında tatlı atışmaların konusu oluyor.
Bir esnaftan dinlediğim şu fıkraya çok güldüm:
“Fi tarihinde Gümüşhaneli ile Bayburtlu, bir suçtan idam cezasına çarptırılır. İkisi de itiraz eder, yalvar yakar derken cezaları, ömür boyu hapse çevrilir. Ceza günü bayrama geldiği için de dönemin beyi, cezalarını 20 kırbaca çevirir. Cezalandırma Bayburtlu ile başlar. Bayburtlu, 5 kırbaç sonra bayılınca Bey, insafa gelir Bayburtluya cezayı hafifletecek bir istek hakkı tanır. Bayburtlu sırtına minder bağlanmasını ister ama nafile 5 kırbaç sonra minder parçalanır. Bayburtlu yarı baygın cezasını çeker. Sıra Gümüşhaneliye gelir. Gümüşhaneli ilk kırbaçta kendini yere atar. Bey, ‘bu hiç dayanamaz der’ ve Gümüşhaneliye iki istek hakkı verir. Gümüşhaneli, ‘Bana 20 değil 40 kırbaç vurun’ der. Bey şaşkın, ‘Ne dersin gafil daha 1 kırbaca dayanamadın’ demiş ki Gümüşhaneli araya girmiş ‘Beyim bir istek hakkım daha vardı ama’ demiş. Bey, ‘Nedir söyle bakalım?’ diye sormuş. Gümüşhaneli cevaplamış: Bayburtluyu sırtıma bağlayın…”
Gezi boyunca bir de şu fıkra konuşuldu:
Bayburtlunun biri İstanbul’a gitmiş. Şehri gezerken Köprüye denk gelmiş ve şöyle demiş: Ey İstanbul, büyükçe Bayburt’a benziyorsun.
***
Taşımalı eğitim
Gümüşhane’nin köylerini gezmedik. Ama Bayburt’un köylerinde okul yok artık. Taşımalı eğitime geçilmiş.
Gerçi köylerde de eski nüfus yok ama bu bir yumurta-tavuk paradoksu…
Eğitimde fırsat eşitliği sağlamak adına köylerde yeterli imkân ve kalitenin sağlanamadığı düşünülürse taşımalı da olsa çocukların daha iyi bir eğitime erişmesi kabul edilebilir. Fakat çocukların taşımalı sistemden kaynaklanan dezavantajlarının da göz önünde bulundurulması ve girdirilmesi gerekir.
Bölgede eğitim sorununu çözmeden hiçbir sorunun çözülemeyeceğini özellikle vurgulamalıyız.
***
Bursalı olmak
Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, Bursa’dan yola çıktığımızda heyetle birlikte İstanbul Hava Limanı’na doğru heyetle birlikte seyahat etti.
Aktaş’ın şu sözleri dikkat çekti:
“Kime sorsak Bursa’nın birinci problemi ulaşım diyor. Bana göre Bursa’nın birinci problemi Bursalılık. Şehri içselleştirememişiz. Bursalı olmayı kabul etmemiz lazım.”
***
100 İl Projesi
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Vedat Demiröz, Bitlis Ahlat'ta “Türkiye'nin şehir sayısının 100'e çıkacağı bir zamanda inşallah Ahlat'ımızı da bu şehirler arasına alacağız” demişti.
Bu söz, yıllardır il olmayı hayal eden İnegöl’ü de heyecanlandırmıştı.
Seyahatte Başkan Aktaş bu konuya da değindi ve son 4 yılda Ankara’da bu konuyu hiç duymadığını vurgularken “Bir kenti geliştirmenin yolu, il yapmak değil” dedi.
Bu sözün sağlaması Bayburt oldu.
İnegöl, tek başına il olsa ne değişir? İlla il olacaksa Yenişehir, İznik, Orhangazi, Gemlik ve İnegöl tek bir ile dönüştürülebilir.
O zaman da merkezin İnegöl’den çok Yenişehir olacağını görmek gerekir.
***
Sığınmacılar
Resmi kayıtlara göre Bayburt’ta 200’e yakın sığınmacı bulunuyor.
Gümüşhane’de ise sığınmacı görünmüyor.
Bu kentlere yaptığımız ziyaretlerde Afgan ya da Suriyeli sığınmacı ile hiç karşılaşmadım.
Gümüşhane’deki Karaca Mağarası’nda birkaç Arap’a denk geldik ama onlar da sanırım turistti.
***
Göç ve kimlik
Seyahat boyunca düşündüğüm konuların başında göç olgusu geliyordu. Ki daha fazla söz söyleyebilmek adına en sona sakladım.
Bayburt ve Gümüşhane’ye bakınca zor bir coğrafya ve iklim görürsünüz. Amansız yamaçlar ve çetin kış şartları… ‘İnsanı, buralarda tutan nedir?’ diye sorsanız bulacağınız cevaplar izafi kalır.
Coğrafyamızda göçün nedenlerine baktığınızda yoksulluk, kan davaları, aile içi cinayetler, terör ve eğitimi görürsünüz.
Ne yazık ki göç veren bölgelerde bunlar, sanki bir devlet politikasıymışçasına çözümden uzaklaştırılmış ve sorunsala dönüştürülmüş konulardı.
Beyaz perdede, radyolarda ‘Taşı toprağı altın’ diyerek ülkenin geri bırakılmış bölgelerinden insanlar kamyon sırtında İstanbul ve Marmara Havzası’na tıkıldı.
Ne için? Yabancı sermayeli sanayinin iş gücü ihtiyacı için!
1960’lı yıllarda başlayan akın halen durmuş değil ama artık denizin bittiği söyleniyor.
İnsanları, kente akından vazgeçirmek ve köye dönüş başlatmak için yeni bir söylem ve yöntem işliyor.
Dün İstanbul’u pazarlayan kitle iletişim araçları bugün köyleri, kırsalı ve yeşili pazarlıyor. Şehre tıkılmış ve bir kuşak öncesi köylü olan gençleri, köyde yaşamaya ikna etmek için her yol deneniyor.
Geçmişte o bölgelerde olduğu gibi bugün büyük kentlerde yoksulluk, kan davası niteliğinde çatışmalar, kadın cinayetleri, güvenlik endişesi, iklim felaketleri ve piyasalaşmayla derinleşen eğitim sorunu yaygınlaşıyor.
Şimdi kaset geri sarılıyor, plan tersine işletiliyor.
Peki, bugün insanların dönecek bir köyü var mı? Birçoğunun köyünde toprağı yok. Toprağı olsa bile ekip biçme bilgisi yok. Ne yapacak köye dönünce?
Çok uluslu veya ulusal ölçekteki firmalar için çalışacak. Ya onların plantasyonlarında işçi olacak ya da tedarikçi…
İnsana göre değil kapitale göre kurulan çark, düz de dönse ters de ezilen yurdum insanı oluyor, olacak.
Dün işçi olsun diye Almanya’ya pazarlanan insanımız, bugün piyasa unsuru değil mi sanıyorsunuz? 60’larda Almanya ile o meşhur anlaşmaya imza atanları biliyor musunuz?
O tarih öncesi Almanlar ve Batı, Türkleri nasıl tanıyordu? Sonrasında nasıl tanıyor? Türk kimliğinde nasıl bir tahribat oluştu?
Daha sonra insanımız kendi yurdunda nasıl ve neden paryalaştırıldı? Hiç düşündünüz mü?
***
İnsanın yaşam pratiklerine şekil veren iki ana unsur vardır: Birincisi sahip olma dürtüsü. İkincisi ait olma duygusu.
Edilgen bir yapıdan kurtaramadığımız vatandaş, işte bu sahip olma dürtüsü ile ait olduğu yerlerden göçüyor veya göçe mecbur bırakılıyor.
‘Ait olduğu yerler’ diyorum çünkü büyükşehre gidip emeklilik sonrası memleket hayali kurmayanların sayısı azınlıkta kalıyor.
Sıla hasretine hâlâ türküler yakılıyor.
İnsanlar, Bursa gibi şehirlere de işte bu sahip olma dürtüsüyle geliyor. Bu dürtüyle geldiği için de Bursa’ya karşı çok acımasız ve umarsız olabiliyor. Bu yüzden Bursalı olamıyor.
Balkan Muhacirleri ile Anadolu Göçmenleri arasındaki temel fark da buradadır. Bu sebeple Balkanlılar, Anadolululara kıyasla daha fazla Bursalı görünür.
***
İnsan, ait olma bilinciyle yaşamalı. O bilinç, zenginliğin metada olmadığının farkındadır. O bilinç, insanı özgürleştirir. O bilinç, insanı kimlikli ve efsanevi kılar. O bilinçle insan temiz ve saf kalır.
Ait olma bilinciyle yaşayanlar idealisttir. Beklenti içinde değil hayata değer katma çabasındadır. Bu bilinçte olanlar ilerlemeci ve paylaşımcıdır. Bu bilinçte olanlar, aynı zamanda korumacıdır.
Sahip olma dürtüsüyle hareket edenlerin aksine ait olma bilincinde olanlar; vakar ve duruş sahibidir.
Ego, hırs ve alt etme bağımlılığı sahip olma dürtüsünün esiri olanların yaygın eylemleridir; onlar, bencil ve talepkârdırlar.
Bugün şehirlerimizi yaşanmaz hale getiren işte o göçe zorlayan politikalar ve insanımıza aşılanan sahip olma salgınıdır.
Vatandaşımızı, bu zehirli sahip olma virüsünden kurtarmalıyız. Sahipliği, ait olma duygusuna dönüştürmeli; toplumsal birliğin uyum ve ahenginin bu olduğunu görmeliyiz.
Bunun için de en güçlü anahtar eğitimdir. Eğitimde ‘vatan’ kavramının içselleştirilmesi adına tarihle barışmalı, günün politik şartları ve aktörlerine göre değişen müfredat yapısından kurtulmalıyız.
Yeniden bir kimlik inşasına ihtiyacımız var. Bu inşa, ancak ve ancak toplumsal aidiyetin, vatana bağlılığın tesisi ile mümkündür.
Bir kişiye, bir cemaate veya çıkar grubuna bağlı kitlelerin ne tür felaketlere neden olabileceğini 15 Temmuz’da bir kez daha gördük.
Unutmamak gerekir ki 15 Temmuz, aynı zamanda bu göç sorununun da sonuçlarından biridir.
Yeni 15 Temmuzlar yaşamamak için devletimizin, insanımızı yerinde güçlü kılması gerekiyor.
Devletimizin, insanımızı çok uluslu sermayenin çıkarlarına ezdirmemesi gerekiyor.
Devletimizin, insanımıza eğitimde fırsat eşitliğini, hukuk önünde eşit yargılanma hakkını, sağlığa eşit erişimi sunması gerekiyor.
Ve artık insanımız güvenlik endişelerine maruz bırakılmamalıdır…
***
Teşekkür
Başkan Alinur Aktaş ve organizasyonda emeği geçen tüm Büyükşehir Belediyesi çalışanlarına teşekkür ederim.
Ercan 2 Yıl Önce
Gümüşhane'nin evladı olarak, Bursa'daki Gümüşhanelileri es geçmemek gerekiyor. Nitelik ve nicelik bakımından birçok insan gücü faktörü taşıyan bu kesim, siyasetin, ticaretin, sanayinin, bürokrasinin tam merkezinde sayılır