Haber: N. Nuri Yavuz
‘Elektrik’ denince akıllara ‘zamlar ve faturalar’ geliyor. Yüksek gerilim hatları, elektromanyetik alan, halk sağlığı gibi konular neredeyse hiç bilinmiyor. İşin uzmanları ve yaptıkları araştırmalar olmasa bu konular gündeme dahi gelmiyor. Oysa Bursa’da birçok yerleşim yerinin üzerinden yüksek gerilim hattı geçiyor ve bu hatların binalara yakınlığı, altlarına kurulan çocuk oyun alanları ve yürüyüş yolları endişeye neden oluyor. Yüksek maliyetler nedeniyle taşınamayan veya yer altına alınamayan hatların, insan sağlığı açısından ciddi riskler barındırdığı düşünülüyor.
Bursa’da yüksek gerilim hatlarının durumunu, halk sağlığına etkilerini, hukuki yönlerini uzman görüşleriyle masaya yatırdık. Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi (TEİAŞ) Genel Müdürlüğü, TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) Bursa Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Burak Özgen, Bursa Tabip Odası (BTO) Başkanı Doç. Dr. Alpaslan Türkkan, bu alanda yaptığı çalışmalarla tanınan Prof. Dr. Osman Çerezci ve Gemlik Çevre Platformu’ndan Avukat İsmail İşel’e konuya ilişkin sorular yönelttik.
HATLAR PEYDER PEY YERALTINA ALINIYOR
Bursa’daki yüksek gerilim hattı uzunluğunu, ne kadarının yerleşim yerinden geçtiğini, yeraltına alınma çalışmalarını, binaların yaklaşma mesafelerini ve halk sağlına etkileri hakkında TEİAŞ’a Cimer üzerinden sorular yönelttik. TEİAŞ 2. Bölge Müdürlüğü (Bursa), sorularımıza şu cevapları verdi.
Bursa şehir merkezinde mevcut hat uzunluğu nedir?“Bursa Şehir Merkezinde takribi 82 kilometre havai ve 17 kilometre yeraltı kablo hattı bulunmaktadır. Bunun ne kadarlık kısmının yerleşim yeri üzerinden geçtiği ya da bu yerleşim yerlerinde yaşayan nüfusa ilişkin her hangi bir kayıt bulunmamaktadır.”
Yeraltına alma çalışması yapılıyor mu?“Bursa'da havai hatların yer altına alınması çalışmaları başlamıştır ancak yeraltı kablo hatlarının yapım maliyetinin havai hatlara göre çok daha yüksek olması nedeniyle ülkemiz bütçesinin el verdiği ölçüde peyder pey bu çalışmalar yatırım programı kapsamına alınmaktadır.”
Bu hatlar kaynaklı şikayet alınıyor mu?“Bursa'da yüksek gerilim hatlarından kaynaklı zaman zaman bazı şikâyetler alınmakta, bu şikâyetler en kısa sürede ve yerinde incelenerek ilgililere gerekli bilgiler verilmektedir.”
Hatlara yaklaşma mesafesi nedir?“Yüksek gerilim hatlarının risk ve tehlikelerine ilişkin olarak asgari yaklaşım mesafeleri, 3154 sayılı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı‘nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 28 inci maddesine göre hazırlanarak 30 Kasım 2000 tarihinde 24246 sayılı Resmi Gazete' de yayımlanan ‘Elektrik Kuvvetli Akım Tesisleri Yönetmeliği’ ile hüküm altına alınmıştır. Yönetmeliğin 44. Maddesinde Çizelge-5: Hava Hattı İletkenlerinin en büyük salınımlı durumda yapılara en küçük yatay uzaklıkları 170kV için 4m 420kV için 5m; Çizelge 8: en büyük salgı durumunda üzerinden geçtiği yerlere en küçük düşey uzaklıkları 170kV için 5m 420kV için ise 8,7m olarak belirlenmiştir. Bu çerçevede her türlü alt ve üst yapı kuruluşlarına ve vatandaşlara konu ile ilgili gerekli bilgilendirmeler gerek yazılı ve gerekse sözlü olarak sürekli yapılmaktadır.”
Hatların insan sağlığına etkilerine ilişkin araştırmanız var mı?“Yüksek gerilim hatlarının insan sağlığına etkilerine dair WHO (Dünya Sağlık Örgütü)'nün birçok araştırması bulunmakta olup, Elektrik alan üst sınırı: 15kV/m² Manyetik alan üst sınırı: 200 mikrotesla olarak belirlenmiştir. Bu kapsamda vatandaşlardan her hangi bir şikayet gelmesi durumunda, Teşekkülümüz teknik personelince gerekli ölçümler yapılarak gerekli bilgilendirmeler yapılmakta olup, bu güne kadar Bursa bölgesinde yukarıda belirtilen değerlerin çok çok altında değerler elde edilmiştir.”
***
‘YÜKSEK GERİLİMDEN UZAKTA YAŞAMAYI TERCİH EDERİM!’
TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) Bursa Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Burak Özgen, “Bu hatlardan uzak bir yaşam sürmeyi tercih ederim” değerlendirmesinde bulundu.
EMO Bursa Şube Başkanı Burak Özgen, açıklamasının girişinde elektrik ve TEİAŞ’a dair şu ifadeleri kullandı: “Modern dünyada elektriğin günlük yaşam içerisindeki vazgeçilmez konumu, elektriği karşılanması gereken temel insani ihtiyaçlardan biri haline getirmiştir. Bu durum, beslenmeden barınmaya, ulaşımdan ısınmaya elektriğin ekonomik, kesintisiz, güvenilir ve çevreye duyarlı bir şekilde tüketiciye ulaştırılması hedefini doğurmaktadır. Kısaca elektriğe erişim olarak tanımlanabilecek bu hedef üretim, iletim ve dağıtım aşamalarını barındırmaktadır. Ülkemizde TEİAŞ tarafından yürütülen iletim faaliyeti, üretilen elektriğin tüketiciye dağıtımını sağlayan ve dağıtım şebekesine aktarımından sorumlu kritik faaliyeti ifade etmektedir. TEİAŞ sadece iletim hatlarının işletilmesinden sorumlu kamu kuruluşu değil, aynı zamanda enterkonnekte iletim sistemimizi yöneten sistem işletmecisidir. 70 yıllık hatları da işleten TEİAŞ bir yandan da yeni ihtiyaçlara göre yeni yatırımlar ile enerji ihtiyaçlarını karşılamaktadır.”
Bursa’dan geçen hatların güzergahı hakkında bilgi verir misiniz?“Bursa bölgesini incelediğimizde şehir içerisinde yaklaşık 82 kilometre enerji iletimi direk tipi nakil hatları ile yapılırken, 16,5 kilometre enerji iletimi yer altı kablolar ile yapılmaktadır. Direk tipi nakil hatlarını ilçe bazında incelediğimizde Yıldırım-Kestel ilçelerinde yaklaşık 23 kilometre, Osmangazi ilçesinde 32 kilometre, Nilüfer ilçesinde ise 27 kilometre hat geçtiğini görmekteyiz. Yer altı kablolar ile yapılan taşımanın ise yaklaşık 10 kilometresi Osmangazi’de iken kalan 6 kilometresi Nilüfer sınırlarındadır. Bu hatlar ilçeler arasında geçiş yaptığı için kilometrelerde ufak tefek farklılıklar olabilir.”
Bu hatların yerleşim yerlerine yakınlığı hakkında ne düşünüyorsunuz?“Plansız yapılan yerleşim sebebiyle artık şehrin birçok bölgesinde nakil hatlarının yakınında konutlar, iş merkezleri ve hatta çocuk parkları da görmekteyiz. Burada akıllara bu durum ne kadar tehlikeli sorusu gelmektedir. Yüksek Gerilim Hatlarına yaklaşma sınırı Elektrik Kuvvetli Akım Tesisleri Yönetmeliğinde belirlenmiştir. Mevcut yönetmeliğe göre, iletim hattının ne kadar yakınına bir tesis kurulacağı belirlenir. Ülkemizde 154kV ve 380kV’luk nakil hatları bulunmaktadır. Yönetmeliğe göre, Üzerine herkes tarafından çıkılabilen düz damlı yapılar yani konutlar, 154kV’luk nakil hattına en fazla 5m, 380kV’luk nakil hattına 8,7m yaklaşabilmektedir. Ağaçlık alanlarda ise bu mesafeler 3m ve 5m’dir. Burada unutulmaması gereken nokta, TEİAŞ hatlarının çoğunlukla yakınındaki yerleşim alanlarına göre daha önce kurulmuş olması.”
Siz, yüksek gerilim hattı yakınında ikamet eder miydiniz?“Hem nakil hatlarının sebep olduğu manyetik alan hem de hatların her an kopma riski bulunduğunu göz önüne alırsak, bu hatlardan uzak bir yaşam sürmeyi tercih ederim.”
Hatların yer altına alınmasına ilişkin değerlendirmeniz nedir?“TEİAŞ’ın son yıllarda yaptığı şehir içi yatırımlar genel olarak yer altından yapılmaktadır. Şehir içinden geçen mevcut havai hatların yer altına alınması ise çok uygulanabilir bir durum değildir. Bunun en temel nedeni maliyettir. Havai hat taşımasında iletkenin maliyeti kabloya göre daha ekonomiktir. Ancak burada daha büyük sorun kamulaştırmadır. Direk tiplerinde sadece direğin bulunduğu alan için kamulaştırma gerekirken, yer altı hatlarda tüm güzergâh için gerekmektedir. Bu da mevcut hatların yer altına alınması işini zorlaştırmaktadır.”
Peki, bu hatların bakımı neler söylersiniz?“TEİAŞ’ın hatları düzenli olarak yılda en az iki kez bakım personelleri tarafından göz ile kontrol edilmektedir. Yani TEİAŞ’ın yetkili ekipleri tüm hatların altından yılda iki kez geçmekte, yaklaşma sınırını aşan yapıları, ağaçları ve hatlardaki problemleri kontrol etmektedir. Geçtiğimiz günlerde Isparta’da yaşanan uzun süreli elektrik kesintilerinde kente enerji TEİAŞ tarafından birkaç saat içerisinde tekrar sağlanırken, ilgili dağıtım şirketi abonelerini günlerce elektriksiz bırakmıştır.”
Belki bağlam dışı ama TEİAŞ’ın özelleştirilmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?“Ülkemizde 2010 yılında hızlanan enerjide özelleştirme süreçlerinde Dağıtım şirketlerinin tamamı, Elektrik Üretim Santrallerinin ise büyük bir çoğunluğu özelleşmiştir. Bu özelleşmenin sonucunda ise yüksek elektrik faturaları ile karşılaşmaktayız. EÜAŞ, devlete ait santrallerden üretilen elektriğin satış fiyatı 0,32kr/KWh iken özel piyasadaki elektrik takas fiyatı 2022 ortalaması 1,37 TL/kWh’dir. Üretimdeki özelleştirmenin acı faturası bu rakamlarda açıkça görülmektedir. Diğer taraftan yine özelleşmiş ve kar amacı gütmek zorunda olan dağıtım şirketleri de enerjiyi halka göremediğimiz kar ile satmaktadır. Özelleştirmenin halka zarar olarak yazan bu maddi boyutu ortada iken bir de TEİAŞ’ın özelleştirilmesi vatandaşa maddi olarak ilave yük anlamını taşımaktadır. Özelleştirilmiş TELEKOM’un tekrar büyük bir maliyet ile kamulaştığı bu dönemde TEİAŞ ile ilgili bir özelleştirmenin konuşulması bile çok yanlıştır.”
***
‘YÜKSEK GERİLİM HATLARI ÇOCUKLARDA LÖSEMİYİ ARTIYOR’
Bursa Tabip Odası (BTO) Başkanı Doç. Dr. Alpaslan Türkkan, “Biz, yüksek gerilim hatlarının çocukluk çağında; 14 yaş altında lösemiyi 2 kat artırdığını 2001 yılından beri biliyoruz. Fakat daha sonraki çalışmalarda gördük ki bu 2 kat değil çok daha fazla olabilir” dedi.
Yüksek gerilim hatları, insan sağlığını etkiliyor mu?“Yüksek gerilim hatları, insan sağlığını olumsuz etkiliyor. Etki derecesi; hattın boyutu, uzaklığı ve maruz kalma süresine göre değişiyor. Aynı zamanda gece veya gündüz de maruz kalmak fark ediyor. Gece maruz kalmak çok tehlikeli. Örneğin; yüksek gerilim hattına yakın bir yerdeki büroda gündüz çalışıyorsanız daha az etkileniyorsunuz. Eviniz yüksek gerilim hattına yakınsa gece daha fazla etkileniyorsunuz.”
Kanser yapıcı etkisi var mı?“Dünya Sağlık Örgütü’ne bağlı Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı (IARC), 2001 yılında dedi ki ‘çok düşük frekanslı manyetik alanlar, insanlar için olası kanserojen.’ Olası; ‘biz, hayvanlarda kansere neden olduğunu gördük, insanlarda da kansere neden olduğuna ilişkin çalışmalar var ama kesin bir şey söylemeyelim’ demektir. Bundan 3 yıl sonra 2004’te Dünya Sağlık Örgütü dedi ki ‘çok düşük frekanslı elektromanyetik alanlar, çocuk lösemilerini 2 kat artırır.’”
Bu hatlar ne gibi zararlar veriyor?“Yüksek gerilim hatlarının iki tür etkisi var; biri ısı diğeri de ısı dışı etki. Elektromanyetik alanın ısı etkisi var. Isı dışı etkisi yok mu? O da var, kimyasal. Vücutta kimyasal ve biyolojik etkileşime giriyor. Genetik materyali bozuyor. DNA’yı kırıyor. Psikolojik etkisi var. Bu dördü ısı dışı etkilerdir. Bunun da kansere varan sonuçları vardır. 0-15 yaş grubunda 0,4’ün üzerinde manyetik alan oluşursa lösemi 4,67 kat artıyor. 0-14 yaş grubunda 2’nin üzerinde ise 3,2; 4’ün üzerindeyse 5,5 kat lösemi artıyor. Almanya’da gece 0,4’ün üzerindeki maruziyette 4 yaş altındaki çocuklarda lösemiyi 15 kat artıyor. Yüksek gerilim hattı depresyonu 10, alzaymırı 2 kat artıyor.”
Yapılan ölçümlerin eşik değerin altında kalması hakkında ne düşünüyorsunuz?“Sahada ölçüm yapılıyor hep düşük çıkıyor ama görüyoruz ki sahada insanlar hasta. Ölçümler hep sınır değerin altında kalıyor. Sınır değeri de belirleyen bilimsel bir kurul var. Sorun ne? Sınır değer nasıl belirleniyor? ‘İnsan vücut sıcaklığını 1 derece artıran elektromanyetik enerjinin zararlı olduğunu; 0,1 derece arttığında zararsız olduğunu düşünüyoruz’ diye bir ön kabul var. Ön kabuller üzerinden sınır değerleri belirliyoruz. Biz, sadece ısıyı ölçüyoruz. Isı dışı etkiyi hiç ölçmüyoruz. Çünkü bunu ölçecek bir teknoloji yok. Bu yüzden yüksek gerilimin zararı yok denemez.”
Bu hatlar için en düşük yaklaşma mesafesi sizce ne olmalı?“Biz, yüksek gerilim hatlarının çocukluk çağında; 14 yaş altında lösemiyi 2 kat artırdığını 2001 yılından beri biliyoruz. Fakat daha sonraki çalışmalarda gördük ki bu 2 kat değil çok daha fazla olabilir. Yüksek gerilim hatlarından en az 200 metre uzakta yaşıyor olmamız gerekir. Yaklaştıkça etkisi artıyor. Yasa yapıcının tek derdi var; vatandaş o tellerin üzerinde çamaşır kurutmasın. Yer altına almak çözüm değil. İnsanın olmadığı yerden geçmesi gerekiyor.”
Etki derecesi açısından bir maruz kalma süresi veya sınırı var mı?“Öyle bir sınır yok. İnsandan insana değişir. Çocuk ile yetişkinin maruziyeti farklı. Çocuğun vücudunun büyük bir kısmı su. Erkeklerin daha çok kadınların daha az su. Su miktarı arttıkça maruz kaldığın süreden bağımsız bir şekilde etkilenme artıyor. Çocuğun kaldığı 1 saat ile yetişkinin kaldığı 3 saat arasında çok ciddi fark var.”
Bahsettiğiniz etkilere dair bir saha gözlemi veya araştırması var mı?“Bunun için gözleme gerek yok. Bilim olur diyor. Bunu ispatlamak için bir çaba göstermenin bir anlamı yok. Fakat bu konuda bir duyarlılık gelişti. Özellikle eğitimli kesimde ev alırken yüksek gerilim hatlarının yakından almama konusuna dikkat ediyor.”
Yüksek gerilim hatları hakkında vatandaşa mesajınız nedir? Bu hatlar altındaki yürüyüş yolu ve çocuk parklarına dair neler söylersiniz?“Yüksek gerilim hattı, trafo ve baz istasyonu kentlerdeki en önemli elektromanyetik alan kaynaklarıdır. Bunların bir arada olduğu yerlerde yaşamaktan uzak dursunlar. Yüksek gerilim hatlarının altı yerleşim alanı olmamalıdır. Oralarda insan olmamalı. Yeşil alan diye yürüyüş yolu yapalım yaklaşımı doğru değil. Bu hatların altında çocuk parkı asla olmamalı. Bursa’da birkaç yerde çocuk parklarında baz istasyonları var ki asla olmamalı. Eğer bir insan yüksek gerilim hattı altında efor sarf ediyorsa, vücudu sıcak ve kan dolaşımı hızlanmışsa etkilenmenin fazla olabileceğini öngörüyorum. Bu konuda bilimsel bir çalışma yok. Oturan daha az etkileniyor olabilir.”
***
‘KONUTLARDA RİSK VAR!’
Elektromanyetik kirlilik üzerine yaptığı araştırmalarla tanınan Üsküdar Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Osman Çerezci, “Yüksek gerilim hattının altındaki konutlarda risk var” dedi.
Prof. Dr. Osman Çerezci, konu hakkında şu açıklamada bulundu: “Yüksek gerilim hattının altındaki konutlarda risk var. Bu, tehlike boyutunda değil ama belirli bir olumsuzluk taşıdığı bilimsel olarak bilinen bir gerçektir. Elektromanyetik kirliliğin tadı yok, kokusu yok, fark edilemiyor. En çok çocuklar ve yaşlılar etkileniyor. Dünya Sağlık Örgütü, elektromanyetik kirliliği kanser yapıcı etkenler listesine ekledi. Avrupa, bu konuda oldukça hassas davranıyor. 2004 yılından bu yana 5 kişiden fazla işçi çalıştıran fabrika ve kurumlarda ölçümler yaptırmayı zorunlu hale getirdi. Limit değerler İtalya, Hollanda, İsviçre'de çok düşük iken bizde çok yüksek. Planlamaları doğru yaparak sınır değerler aşağıya çekilmeli. Uluslararası kuruluşlar, sınır değeri 200 mikrotesla olarak açıklıyor. Ülkeler, sıfır ile 200 arasında bir değeri sınır olarak belirleyebilir. Ülkemizde direk 200 mikrotesla sınır değer olarak uygulanıyor. Mesela İsviçre, sınır değeri 1 mikrotesla olarak baz alıyor. Bazı ülkeler 0,4 mikroteslayı sınır değer alıyor. Bunun nedeni sağlık açısından riskleri azaltmaktır. Öte yandan hattın taşıdığı güce bağlı olarak 30-50 metrelik mesafeyi korumakta fayda var.”
***
‘GELİŞMİŞ ÜLKELERİN GERİSİNDEYİZ!’
Gemlik Çevre Platformu’ndan Avukat İsmail İşel, “Yönetmelikteki mesafe ve manyetik ölçüm değerlerinin gelişmiş ülkelerin oldukça gerisinde kaldığı, yönetmelikte hastane, okul gibi özel alanlara ilişkin olarak ayrı ve etkin nitelikte düzenlemelere de yer verilmediği görülmektedir” ifadelerini kullandı.
Yüksek gerilim hatları kaynaklı elektromanyetik kirlilik konusunu, çevre kirliliği bağlamında hukuki açıdan yorumlar mısınız?“Çevre kirliliği denilince herkesin aklına hemen hava, toprak, su kirlilikleri gelebilir. Ancak gelişen teknoloji, kontrolsüz büyüyen şehirler ve plansızlık yeni çevre kirliliği türlerini de ortaya çıkardı. Bunlardan en önemlisi de elbette elektromanyetik çevre kirliliği oldu. Çevreye ve insan sağlığına zarar verici her tür etkiyi önlemek gelişmiş hukuk sistemlerinin temel görev ve amaçları arasında yer alıyor. Bizde de, Anayasamızın ‘Sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması’ başlığını taşıyan 56. maddesinde; ‘(1) Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. (2) Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların görevidir…’ ifadeleriyle devlete ve ayrıca yurttaşlara da çevreyi kirletmeme görevi ile birlikte kirletene de engel olma gibi aktif bir sorumluluk daha verilmiştir. Bunun yanında en az Anayasal düzenlemeler kadar bağlayıcılığı bulunan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, Kyoto Protokolü, Aarhus Sözleşmesi ve en son geçtiğimiz aylarda yürürlüğe giren Paris İklim Anlaşması ve buna benzer sözleşmeler de çevre ve insan sağlığı açısından son derece etkin koruma sağlayan ve ülkemizde de hukuki anlamda bağlayıcı olan evrensel hukuk normlarıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi olumsuz çevre koşullarını özel ve aile hayatına saygı hakkının ihlali kapsamında değerlendirerek koruma kapsamı içine almış ve birçok ihlal ve yaptırım kararı vermiştir. Bu bağlamda kanun yapıcı iradeye düşen, Anayasal ve evrensel hukuk ile üstün koruma altında olan çevre ve insan sağlığı açısından ilgili kanun ve yönetmelikleri de amaca uygun olarak hızlı bir şekilde hayata geçirmek, devletin kurumlarına düşen ise yasal mevzuata uygun davranmak, uygun davranmayanları da caydırıcı yaptırımlarla önlemek olmalıdır. Ancak bilimsel çalışmalara ve gelişmiş ülkedeki düzenlemelere rağmen ülkemizde elektromanyetik çevre kirliliğine karşı etkin koruma oluşturacak yasal düzenlemelerin yapılmadığını, son derece yetersiz şekilde çıkarılan yönetmeliklerle işin geçiştirildiğini görmekteyiz. Çıkarılan Yönetmelikteki mesafe ve manyetik ölçüm değerlerinin gelişmiş ülkelerin oldukça gerisinde kaldığı, yönetmelikte hastane, okul gibi özel alanlara ilişkin olarak ayrı ve etkin nitelikte düzenlemelere de yer verilmediği görülmektedir.”
Bu konu, dava süreçlerine nasıl yansıyor?“Kendine özgü bir yapıda olan Çevre Hukuku gelişmiş hukuk sistemlerinde ‘ihtiyat ilkesini’ ve ‘tehlike sorumluluğu’ kavramlarını geliştirmiş, buna bağlı olarak yargılama sonucu beklemeden yürütmeyi durdurma kararlarının verilmesi sağlanmış, yine çevre ve insan sağlığı tehdidinin ciddi şüphe içermesi halinde bilimsel kanıt/ispat olmadan da çevre lehine nihai kararlar verilmiştir. Ancak ülkemizdeki çevre davalarında ihtiyat ilkesinin ve tehlike sorumluluğunun etkin şekilde uygulanmadığı gibi son yıllarda yürütmeyi durdurmayı zorlaştırıcı, ihtiyat ilkesini zayıflatıcı düzenlemeler yapılmıştır. En önemli elektromanyetik kirleticilerden biri olan baz istasyonlarına ilişkin verilen kararlara bakıldığında da daha önce ihtiyat ilkesi benimsenerek tehlike sorumluluğu gereği riskleri, şüpheleri, hatta insan psikolojisini önemseyen ve baz istasyonlarının kaldırılması yönündeki Yüksek Mahkemelerce verilen kararlardan son yıllarda dönüldüğü, ispatlanmış somut veri bulunmadığı gibi önceki kararlara, bilimsel araştırmalara ve tehlike sorumluluğuna tamamen aykırı gerekçelerle GSM şirketleri lehine baz istasyonlarının kurulmasına geçit verildiği görülmektedir.”
Kamuya ne tür görevler düşüyor?“İdarenin elektromanyetik kirliliğe karşı denetimsizliği ve yaşam alanlarındaki kirlilik düzeyine ilişkin hiçbir bilgilendirme yapmaması da açık bir hizmet kusuru niteliği taşımaktadır. Örneğin birçok baz istasyonu bunları kuranlarca adeta kamufle ediliyor. Bölgedeki vatandaş ne istasyondan haberdar ne de yaydığı radyasyon miktarından. Birçok alanda tespit ve envanter çalışması dahi yok. Baz istasyonlarının denetimi şikayet üzerine sadece ruhsata aykırılık yönünden yapılıyor. Mahkemeler de sadece komşuluk hukukuyla ilgili sınırlı bir değerlendirme yapıyor. Kirlilik ve insan sağlığı açısından maalesef hiçbir denetim yapılmıyor. Oysa kamu idaresi Anayasa’nın 56.maddesi ve uluslararası sözleşmeler gereği çevre ve insan sağlığını korumak için yaptıkları kadar yapmadıkları hizmetlerden dolayı da sorumlu ve kusurludur. Bu nedenle idare kirliliği etkin bir şekilde denetleyip, buraları belirlemek, bu alanlara koyacağı belirgin levhalarla halkı kirliliğin olası etkileri konusunda bilgilendirmek, farkındalık yaratmak zorundadır. Yine birçok yüksek gerilim hattı yaşam alanlarının içerisinde kalmış vaziyettedir. Bu alanlar oldukça tehlikeli olmasına rağmen bu alanlara girişe engel hiçbir bariyer, kirletici etkilere ve manyetik radyasyon ölçümlerine ilişkin bilgilendirici ve uyarıcı hiçbir levha konulmuyor. İdarenin bunlarla ilgili topluma sunduğu ileriye dönük hiçbir taahhüdü de yok. Tam aksine birçok belediye bu tehlikeli alanları yaşam alanı haline getirmiş durumda. İnanılmaz ama buralara çocuk parkı, oyun alanları, yürüyüş yolları yapıyorlar. Bunlar idarenin ağır hizmet kusuru halleridir. Yöneticiler için hukuki ve hatta cezai sorumluluk doğuracağı kanaatindeyim.”
“Çevre ve insan sağlığının Anayasal ve evrensel hukuk vasıtasıyla geniş bir koruma alanı içinde yer almasına rağmen ülkemizde elektromanyetik çevre kirliliğine karşı kanun koyucunun gereken önemi vermediği, gereğince yasal düzenlemeleri yapmadığı, kirliliğe karşı etkin ve işlevsel bir yargısal koruma sağlanmadığı, tam aksine verilen kararlarda çevre aleyhine zamanla ciddi gerilemeler olduğu, idarenin de tedbir, denetim ve mücadele bilincinin hizmet kusuru da oluşturacak haliyle yok denecek kadar az olduğu görülmektedir.”