bursagorus.com.tr

Nerede o anayasa?

ÖZEL HABER

Büyükşehir Belediyesi’nde 1994-1999 yıllarında başkanlık koltuğunda oturan Erdem Saker, döneminde hazırlanan ve sanayiciler tarafından ‘Bursa’nın Anayasası’ diye tanımlanan 1/100 binlik planın yine sanayicilerce delindiğini vurguladı: Nerede o anayasa!

Röportaj: N. Nuri Yavuz

Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının yıkıcı etkilerinin sürdüğü bugünlerde küresel kamuoyunun en önemli gündem maddelerinden biri de iklim krizi; özellikle Avrupa Birliği’nin (AB) Kasım 2019’da duyurduğu AB Yeşil Mutabakatı, ülkemizde de çevre hassasiyeti ve yankısını artırdı. Hem ulusal çapta hem de yerel bazda kamu ve sivil yapılar; iklim, çevre, yeşil ekonomi gibi başlıklara odaklandı. Çevre kirliliğinin gözle görülür boyutlara ulaştığı sanayi kenti Bursa’da da yerel idareler ve bağımsız/gönüllü platformlar, bu konularda kamuoyu oluşturma ve politika yapıcılarda ön açıcı bir etki yaratma adına önemli çalışmalar yapıyor. Bu yapılardan biri de Bursa Sanayicileri ve İşinsanları Derneği (BUSİAD) himayesinde kurulan Yeşil Bursa Çalışma Grubu. Bu grubun başkanlığını üstlenen geçmiş dönem (1994-1999) Büyükşehir Belediye Başkanı Erdem Saker’in iklim değişikliği bağlamında Bursa’ya ilişkin görüşlerini aldık.

Son dönemde özellikle iş dünyası başta olmak üzere kamuoyunda geniş yankı bulunan iklim değişikliği gündemi ve duyarlılığını nasıl yorumluyorsunuz?

İklim değişikliği konusunu dünya, uzun yıllardır konuşuyor. 1972 Stockholm Konferansıyla hukuksal çerçevesi çizilen çevre konusunda ilk somut adım, 1979 yılında Birinci Dünya İklim Konferansı ile atıldı. 1988’de Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) kuruldu. 1990’da İkinci Dünya İklim Konferansı gerçekleştirildi. 1992’de Rio’da düzenlenen Yeryüzü Zirvesi’nde ‘Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ (İDÇS) imzaya açıldı. Bu sözleşme 94’te yürürlüğe girdi. Sonra 1995 Berlin Buyruğu, 1997 Kyoto Protokolü kabul edildi. Ana amaç, insan kaynaklı sera gazı salınımlarını azaltmak. Bu çalışmalar 2015 Paris Anlaşması’na kadar geldi. Türkiye de bu anlaşmayı imzaladı ama henüz yürürlüğe koymadı. Bu konferans kararları doğrultusunda AB ülkeleri, Yeşil Mutabakat oluşturdu. Bu mutabakat ile AB ‘Ben senden bir mal alacaksam, üretiminde çevre kirliliğine neden olmayacaksın’ diyor. Dolayısıyla sanayici, şuanda bu konuyu gündemine almak zorunda. Şuanda da sanayici, bu konuda ciddi adımlar atıyor. Fabrika çatılarına Güneş Enerji Santrali (GES) kurulmaya başlandı. Ayrıca ‘Türk Sanayii’nin bir özelliği de yeni bir konuya giriştiğinde hemen ileri adımlar atma becerisi var. Mesela bu dönemde GES sistemlerini üreten sanayi gelişmeye başladı. Öyle ki ihracat yapma düzeyine ulaşıldı. Yani bizim sanayimiz bu konuya çok çabuk adapte olacak durumda görünüyor.

Yeşil Bursa Çalışma Grubu olarak siz neler yapıyorsunuz?

Ana gündem, AB Yeşil Mutabakat. Çevreyle ilgili atılacak adımlara yönelik çalışmalar yapıyoruz. Grup içinde bilim insanı ve sanayici olan var. Toplumda doğanın korunmasıyla ilgili bir duyarlılık oluşturmak için ne tür adımlar atılabilir bunlar tartışıp araştırıyoruz.

Konunun küresel ölçekte ısındığı dönemde siz de belediye başkanıydınız. O günlerde siz neler yaptınız?

O yıllarda ülkelerde ‘Yerel Gündem 21’ diye çalışma grupları oluştu. Bunu Türkiye’de ilk defa ben oluşturdum. O dönemde Dünya Yerel Yönetimler Birliği’nin yönetim kurulundaydım. Biz, o tarihte Bursa’da evsel atıklarda geri dönüşüm odaklı ayrıştırma hareketi başlattık. Mahalle mahalle, kapı kapı dolaşarak muhtar, ev hanımı, gençlere bu konuda bilgilendirme yapıldı.

Çalışma grubu olarak Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ı ziyaret ettiniz. Başkan Aktaş’ın bu konuya yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu konuya çok sıcak baktı. Hatta bu beni de cesaretlendirdi ve imar yönetmeliğinde yeni binalar için GES sistemi zorunlu olmalı önerisinde bulundum. Başkan da bu alanda çalışıyor. Mesela BursaRay istasyonlarına ve binalara Güneş Enerji Santrali (GES) kuruyor.

Bursa’nın geleceğinin resmi

Peki, Büyükşehir Belediyesi’nin hazırlığı süren yeni 1/100 binlik planı hakkında ne düşünüyorsunuz? Size kanaatiniz soruldu mu?

Burada en önemlisi sivil toplum kuruluşlarına danışmaları oldu. Yeşil Bursa Çalışma Grubu olarak bize hazırlığı yolladılar. Gurubumuzdaki uzmanlarla birlikte inceledik, rapor yazdık ve teslim ettik. Yine akademik odalardan görüş alıyorlar. Bu önemli bir tutumdur ama tabi daha önemli olan alınan görüşleri değerlendirmeleridir. Bu plan, Bursa’nın geleceğinin resmidir. Dolayısıyla orada alınacak kararların hiç kimse tarafından delinmemesi lazım. Ki biz bunu yaşadık.

Nasıl?

Bugün halen bizim yaptığımız 1/100 binlik plan uygulamada. Yeni dönemde hazırlığı süren plan henüz belediye meclisine gelmedi. Biz, o dönemde planı yaparken 3 ilçeydik ama etkileşim alanımız Kestel’den başlayıp Hasanağa’ya kadar gidiyordu. İmar İskân Bakanlığı ile kol kola girdik ve bütün bu alanı kapsayan planı, il genelinde detaylı bir incelemeyle yaptık. O zaman Bursa Organize Sanayi Bölgesi’nin (BOSB) yarısı bile dolu değildi. Bizim uzmanlarımız ‘bu bölge zaman içinde dolacak. Yeni bir sanayi bölgesi lazım’ dedi. Nilüfer OSB’yi (NOSAB) plana yerleştirdik. Bu plan onaya girmeden gittik Bursa Ticaret ve Sanayi Odası’nda (BTSO) anlattık. Sanayiciler, ‘yeni bir sanayi bölgesi açıldı’ diyerek çok sevindi ve bu plana kendileri ‘Bursa Anayasası’ adını koydular. Ama o anayasayı kendileri deldi. Nerede o anayasa! Şuanda resmi ve gayri resmi olarak 23 tane sanayi bölgesi var. Bursa’nın yeni bir sanayi bölgesine ihtiyacı yok artık. O planı hazırlamak 2 yıl sürdü ve 1998’de onaylandı.

Ve sanayiyle birlikte göç alan, sürekli artan bir nüfus durumu da var. Bu konuda ne söylersiniz?

Devlet Su İşleri (DSİ) Bölge Müdürlüğüm döneminde Bursa İçme Suyu Projesi’ni yaparken biz, uluslararası yöntemler kullanarak kentin nüfus etütlerini yapmıştık. Bursa’nın içme suyu hatları bu etütlere göre yapıldı. O etütlere göre Bursa’nın 2030 nüfusunun 2 milyon 300 bin olması öngörüldü. Mesela 2000 nüfusu 1 milyon 50 bin idi, bu tuttu. Ama şuan 3 milyonun üzerindeyiz. Neden o öngörü tutmadı çünkü o imar planında 2 tane sanayi bölgesi vardı.

Şükrü Şankaya ile bir anı: “Sen deli misin?”

Sizce sanayi kaynaklı kirliliğin önüne nasıl geçebiliriz?

Kirletici sanayinin bir arada toplanması ve arıtma tesislerinin 7/24 çalışıyor ve denetleniyor olması lazım. Rahmetli Şükrü Şankaya ile bir anım var. Bir gün Şükrü beyle birlikte onun fabrikasının karşısındaki boyahane olan bir fabrikayı inceledik. Boyahane sahibi kaçak kuyu açmış yeraltı suyunu çekiyor ve kullanıyor. Kirli suyu için de yine kuyu açmış yeraltına salıyor. Şükrü bey, boyahane sahibine dedi ki ‘Sen deli misin? Kendi kendini zehirliyorsun yetmiyor beni de zehirliyorsun’ dedi. Bunun üzerine Şükrü beyin sayesinde oradaki bütün sanayiciler bir araya geldi ve arıtma tesisi kurdu. Ve halen çalışıyor o tesis. Sanayinin birçoğunda artırma tesisi var ama çalıştırmıyorlar ve Nilüfer simsiyah akıyor. Bu konu ‘Çevre Kanunu’ kapsamına giriyor ve Çevre İl Müdürlüğü’nün bu kirliliği önleyecek denetimler yapması lazım. Ama tabi ki işin içine siyaset girmemeli. Hata yapan cezasını ödeyecek ve cezayı uygulayanı da kimsenin cezalandırmaması gerek. Bu düzen kurulmalı.

Bir de Bursa sanayi mi yoksa tarım kenti mi tartışması var. Burada hangi taraftasınız?

Bursa sanayi kenti olduğu kadar tarım kentidir de aynı zamanda. Bursa çok değerli tarım ürünlerine sahip. Bunun çok güzel bir örneği vardır: Ağaköy. DSİ Bölge Müdürü olarak Bursa Ovası sulaması yaparken Ağaköylüler meyvecilik yapıyordu ve kooperatifleri vardı. Akıllı insanlardı ve ‘biz hangi meyveyi yetiştirelim ki Avrupa’ya satalım’ diye araştırdılar ve ‘Deveci Armudu’nu bulup getirdiler. Ağaköy’de bugün bütün tarlalar Deveci Armudu ile doludur. O yıllardan beri üretiminin yüzde 65-70’ini ihraç ediyorlar. Sadece Türkiye’ye değil dünyaya örnek bir köy kooperatifidir. İşte bunu yapmalıyız. Öyle ürünlerimiz var ki Avrupa pazarının nadide ürünlerdir.

DSİ’li olarak biz, Karacabey ve Mustafakemalpaşa ovalarının sulamalarını yaptık. Çok verimli topraklar ve dört mevsim ürün alınabilecek yerler. Orada tarımdan çok zengin olunabilir. İşte bugün o çok değerli alanlar yok oluyor. Sadece sanayi de değil onunla birlikte göç etkisi ve yeni yerleşimlerle o topraklar tahrip olacak.

İlk sayıda ana manşetimiz, kentteki üniversite sayısı ve ihtiyacına yönelik. Siz Bursa’daki üniversite sayısını yeterli buluyor musunuz?

Bursa Uludağ Üniversitesi (BUÜ) nüfusu çok büyüdü. Böyle bir yapıyı tek noktadan yönetmek çok zor. Bana göre hakikaten üniversite sayısının artması lazım. BUÜ benim başkanlık döneminde gelişme dönemindeydi. Ama bunun patlarcasına büyümesi yanlış, hemen yeni bir üniversite adımının atılması gerekiyor. Ki bana göre yeni ağırlığı meslek yüksekokullarına vermek lazım. Ve hatta üniversite ihtiyacını azaltmak için çok sayıda uygulamalı meslek lisesi açılmalı. Çünkü bizim ara elaman sorunumuz var. Sanayiye gittiğinizde sanayicinin kalifiye adam aradığını görüyorsunuz. Bunlar da alanlarına göre yerleştirilmeli sanayide ise sanayide köyde ise köyde.

Sıradaki Haber
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.