Haber: N. Nuri Yavuz
Bursa’da sanayi alanlarının kent içinde kalması ve yeni alanlar oluşturulması talebi tartışmalara konu oluyor. Kentin batısında 20 milyon metrekarelik bir sahada TEKNOSAB öncülüğünde kurulmaya çalışılan sanayi havzasına şehrin göbeğindeki bölgelerin taşınması konuşuluyor. Peki, sanayici ne düşünüyor? Bu ve benzer konuları, Nilüfer OSB Yönetim Kurulu Başkanı Erol Gülmez ile uzun uzadıya ele aldık. Açık ve net tavrı ile dikkat çeken Başkan Gülmez, çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Son dönemde Bursa’da sanayi varlığı ve büyüme talepleri tartışmalara konu olur. Mevcut OSB’lerdeki boş yerler gündeme geliyor. NOSAB’da durum nedir?NOSAB dolu. Yüzde 97’si yapılaşmış durumda, hisseli olan boş parsellerde ise izale-i şuyu davaları devam ediyor. 4-5 parsel var ve NOSAB oralarda büyük hissedar. Yaklaşık 5-6 yıldır da bu durumun sonuçlanması için uğraşıyoruz.
Ortalama kira fiyatı nedir?Bin metrekarelik bir yer için kira bedeli 50 ile 75 bin lira arasında değişiyor.
Sanayi parseli satış bedeli nedir?Türkiye’nin en yükseği diyebilirim. Metrekare fiyatı, 800-900 dolar civarında bulunuyor.
NOSAB’ın genişleme olasılığı var mı?Var tabi. Doğanköy tarafı boş. Orası imarsız bir bölge…
Siz de büyümeyi talep ediyorsunuz yani?Talep ediyoruz. Bu konuyla ilgili Büyükşehir ve Nilüfer belediyelerinden görüş almaya çalışıyoruz. Her iki başkanla da görüştük.
Başkanlardan ne yanıt aldınız?Merkezde sanayinin yeteri kadar büyüdüğü gerekçe gösteriliyor. Hâlbuki orası konut alanı olsa daha fazla yoğunluğa sebep olacak. Sanayi alanı olması daha doğru çünkü bize komşu bir bölge orası… Çok büyük bir yer de değil.
Bölge kamu arazisi mi yoksa şahıs mı?Şahıslarda.
Sizin bu alanı talebiniz sanayi alanları üzerinden çok konuşulan rant tartışmalarını alevlendirmez mi? Mesela sizin veya yönetiminizin orada arsası var mı?Olmaz. Benim yönetimimden kimsenin orada yeri yok, olmaz da.
Yani daha önceden o bölgeden arazi almadınız. NOSAB’dan da mı alan yok?NOSAB sanayicilerinden olabilir. Ama en az 20 yıl önceden alınmıştır. Öyle 1-2 yıl önceden değildir. Ben, 10 yıldır orada çok tapu sirkülasyonu olduğunu görmedim. NOSAB iki bölgeden oluşuyor. Birinci ilk kurulan bölge, ikincisi de Minareliçavuş’a doğru bir genişleme alanı oldu; oraya, ikinci bölge diyoruz. O bölge kurulurken karşısındaki Doğanköy tarafı da bu alana dâhil edilsin diye düşünülmüştü. O dönemde tapuda bir el değiştirme olduysa olmuştur. Ama bu 18-20 yıl öncesidir. Biz o günden bugüne ikinci bölgeyi anca ıslah ettik. Karşı tarafla ilgili de herhangi bir şey düşünmedik. Yıllardır orada birileri, mal sahiplerini gezip burası konuta açılacak diye rıza almaya çalışıyorlar. Parsel sahipleri de bize geliyor ve buraların sanayi alanına dâhil edilmesini talep ediyor. Çünkü konut olursa sanayinin dibinde tıpkı 23 Nisan Mahallesi gibi olacak.
Tarımsal üretim var mı orada?Yok hayır.
Peki, arazi tarıma elverişli mi?Aslında 1’inci derece tarım alanı olarak geçiyor. Fakat ben orada 20 yıldır tarımla ilgili en ufak faaliyet görmedim.
Birinci derece tarım arazisini sanayi için istemek sizce doğru mu?Bence hangi alanların tarım alanı olduğuyla ilgili güncel bir çalışma yapılması gerekiyor. 20 yıldır hiç tarım yapılmayan şehrin merkezinde kalmış bir bölgenin tarım alanı statüsünü yitirmesi lazım. Mesela Şehreküstü’de tarım alanı görülen boş bir parselde tarım yapılabilir mi? Oranın fiili durumu tarımla ilgili değil. Tarım yapacak köylü de yok o çevrede. Bırakın buraları Akçalar’da Fadıllı’da kimse artık tarımla uğraşmıyor.
Minareliçavuş’ta size sınır olan konut yerleşimi için de benzer bir düşünce ve talebiniz var mı?Hayır. Biz, Doğanköy boş parsel olduğu için istiyoruz. Minareliçavuş’ta çarpık ve kaçak yapılaşma var. Yöneticiler kentin geleceğini planlayamazsa konutta da sanayide de kaçak oluyor. Yerel yöneticiler bu kaçak sorununun önlemini bilerek almıyorlar diye endişeleniyorum.
NOSAB’daki firmalarda büyüme trendi ve arzusu var mı?Var. Bölgemizdeki tüm firmaların büyüme arzusu var. Büyük bazı firmalar, TEKNOSAB’dan yer tahsisi aldı ve oraya gidecekler.
Ne kadarı taşınacak?2 yılın sonunda bölgenin yüzde 25-30’u gibi taşınmış olacak. Orada inşaata başlayan firmalar var.
Bu taşınma sonrası kira fiyatları nasıl etkilenir? Düşüş olur mu?O süre içinde bölgedeki sanayiciler yüzde 30-50 büyür. Örneğin biz, her yıl yüzde 50 büyüyoruz. O nedenle arz talep dengesi bozulmaz. Fiyatlarda düşme söz konusu olmaz.
Doğanköy’e doğru genişlediğinizde arıtma yeterli olacak mı?Yeni bir arıtma yapacağız. Çünkü mevcut arıtmamız yüzde 100 kapasiteyle çalışıyor.
“ÇİN FİRMALARI YOKLAMA YAPTI”
2018 sonrası kurdaki yükseliş, yabancılar için Türk şirketlerini satın almaya yönelik bir fırsat doğurdu. NOSAB’da böyle bir satış gerçekleşti mi? Yabancı ilgisi var mı?Var. Bir amortisör firması Almanlara satıldı. Şuan için 1-2 yılda 1 firma var. Ama yabancıların bölgedeki firmaları satın almaya yönelik bir ilgisi var. Özellikle salgın sonrası Çin firmaları, bölgede yoklama yaptı.
Salgın bölgenizi nasıl etkiledi?İlk yıl çok etkiledi. 1 yıl boyunca üretim kaybı yaşadık. Çünkü salgın kaynaklı olarak işgücü eksiğimiz vardı. Firmaların çoğu çalışacak eleman bulamadığı için vardiyalarını iptal etmek zorunda kaldı.
NOSAB’ın toplam istihdamı nedir?25 bin civarı bir istihdam var. Ama 1000-1.500 civarında bir sirkülasyon yaşanıyor. Bu nedenle rakam değişebiliyor.
Bölgenin ihracatında bir artış var mı?Büyüyoruz. Yaklaşık 1 milyar dolar olan ihracatımız, şimdilerde 1,2 milyar dolar seviyesine ulaştı.
İhracatta hangi pazar ağırlıkta?Avrupa, ağırlıklı Almanya…
Sektörel olarak NOSAB’da nasıl bir dağılım var?Otomotiv sektörü ağırlıkta, yüzde 70 diyebiliriz. Aslında plastik de kalıp da yemek firmaları da var. Onlar da otomotive çalışıyor. Onlar da katıldığında otomotivin ağırlığı yüzde 85’leri bulur.
“MÜŞTERİLERDE ÜLKEYE GÜVENSİZLİK OLUŞTU”
Geçen aylarda yaşanan elektrik ve doğal gaz kesintileri NOSAB’ı nasıl etkiledi?3 günlük kesinti yönetilebilir ve planlı oldu. Bize kesinti önceden bildirildi. Biz de kesinti öncesindeki hafta sonu mesai yaptık. Kesinti bittikten sonraki hafta içi ve sonları mesai yaptık. Ve 3 günlük üretim kaybımızı giderdik. Planlı olması halinde birkaç günlük üretim duruşları telafi edilebiliyor. Burada telafi edemeyeceğimiz imaj kabı oldu. Müşterilerimiz çok panikledi. Müşterilerimiz, şirketlerimize güveniyor ama onlarda ülkeye güvensizlik oluştu. Kesinti, ‘Türkiye de tedarikte güvenli değil mi?’ endişesine neden oldu. Çok şükür ki ikinciye tekrar yaşanmadı ama ufak bir soru işareti olarak müşteriler ile aramızda yönetilebilir şekilde geçiştirildi. Tekrarını yönetemeyiz. Tekrarı halinde müşterilerimiz yeni projelerinde bize yer vermeyebilir.
Salgın dönemiyle birlikte Türk sanayisinde talep artışı yaşandığına ilişkin yorumlar var. Sizce de talepte bir artış yaşandı mı?Çok. Kendimden örnek vereyim; ben, Almanya’da bir ana sanayi firmasının tedarikçisiyim. 8-10 yıldır orada iş hacmimi artırmaya çalışıyorum. Ve tek parça ile çalışıyorum. Bu süre zarfında ikinci bir parçayı üretime alamadık, vermediler. Herhalde bu yıl, 8-10 parçayı devreye alacaklar çünkü sürekli buradalar. Bu durum, bölgedeki tüm firmalar için böyledir. Ukrayna-Rusya savaşına kadar bütün firmalar, talepleri karşılayamama durumunu yaşıyordu. Fakat savaşla birlikte durgunluk yaşanmaya başlandı. Müşterilerden sipariş iptalleri yaşanmaya başlandı.
Geçen sene sizin de itiraz ettiğiniz ve gündemden düşen OSB yönetimlerinin valilere geçmesine yönelik özel bir düzenleme çalışması vardı. Ne oldu o konu?Aslında o tasarının içinde bizim de yıllardır talep ettiğimiz çok güzel değişiklikler vardı. Fakat nasıl olduysa Türkiye’de hiçbir OSB’nin kabul etmeyeceği hatta hiçbir aklıselim insanın aklına gelmeyecek değişiklikleri monte edilmeye çalışıldı. Bu tasarı, hem iktidar ve muhalefet milletvekilleri hem tüm OSB’ler hem de sanayi odalarının ortak görüşü ve tepkisi dolayısıyla donduruldu. Şuan hiç konuşulmuyor. Geçen yıl eylül ekim gibi Meclis’e gelmesi planlanan çalışma, komisyona bile gelmeden durduruldu. Sanırım hatalar görüldü.
---
“OSB’LER RES, GES, HES KURMALI”
Geçen hafta NOSAB olarak yenilenebilir enerji konusunda bir etkinlik düzenlediniz ve bazı talepleri gündeme getirdiniz. Bu konudaki görüşlerinizi bizimle de paylaşır mısınız?Ülkenin cari açığı ve bunun kaynağı belli; enerji ithalatı. Bu olmasa cari fazla vereceğiz. Durum böyleyken ülkenin, tüm enerjisi ve birikimini yenilenebilir enerjiye odaklaması lazım. Ki dünyada bu konuda son 20 yılda ciddi bir gelişme var. Örneğin Almanya gibi su, yenilenebilir kaynaklar (güneş, rüzgâr, su) bakımından ülkemizin yarısının dahi altında kalan ülkeler, enerji ihtiyacının yarısını yenilenebilir kaynaklardan sağlıyor. 2030’larda da tüm ihtiyacını bu kaynaklardan karşılayacağını deklare ediliyor ve uygulamasını da yapıyor. Maalesef birçok şey gibi biz de bunlar da planlanmadı. Günlük politikalarla yönetiliyor. Enerji stratejik bir konudur. Bağımlılıktan kurtulmalıyız. Enerjiyi en çok sanayi kullanıyor. Biz, ‘Tükettiğimiz tüm enerjinin hatta daha fazlasını yenilenebilir enerjiden karşılayabiliriz’ diyoruz. Bunun için kimseden para da istemiyoruz. Yasal anlamda önümüz açılırsa bu sorun ortadan kalkar. Çok değil 10 yıl içinde tüm OSB’ler ihtiyaçlarının iki katı enerji üretir. Hatta bu zorunlu olmalı ve ‘ihtiyacının iki katı enerji üretimi için yatırım yapacaksın’ denilebilir. OSB dışında GES, RES ve HES kurulabilmeli. Şuan bir adım atıldı. Kurulu gücün iki katı kadar yatırım yapılabiliyor ama OSB olarak değil birey olarak. Fakat biz, bunun için müracaat ettiğimizde izin alamıyoruz. Cumhurbaşkanımız bu işin önünü açtı ama enerji dağıtım firmalarının bu izni vermesi gerekiyor. Maalesef onlar bu konuda direnç gösteriyorlar.
Firmalar hangi gerekçelerle bu direnci gösteriyor?Alt yönetmeliklerin çıkmamasını mazeret olarak kullanıyorlar. Bürokraside bu yönetmelik süreci ilerlemiyor. Bir de müracaat ediliyor ama 2-3 ay izin bekleniyor. Yasal prosedür, çok ağır işliyor. Yasal bir iş için neden 3 ay bekleniyor? Bu işlemlerin artık dijital yapılıyor olmalı. Her geçen gün ülkemiz kaybediyor. Çünkü enerji dövizle alıyoruz. Biz, şahıs firmalarının tek tek bu yatırımları yapacak gücü olmayabilir yetkinin OSB yönetimlerine verilmesi gerektiğini söylüyoruz. Çünkü asıl o zaman bu sorun çok hızlı çözülür. Bu işi yapabilecek asıl organizasyon ve mali güç bölge müdürlüklerindedir.
Salgın döneminde verilen destekleri yeterli miydi?Kesinlikle yeterli değildi.
Siz, aynı zamanda CHP’li kimliğiyle bilinen bir sanayicisiniz. Bu siyaseten söylemiyorsunuz öyle değil mi?Konuştuğum hiçbir şeyi siyaseten söylemiyorum. O kimliğim ayrı. Sorunun cevabına gelince salgında sanayiciler çok sıkıntı çekmedi. Yönetilebilir bir süreç oldu. Uzak Doğu kaynaklı tedarik zincirinde yaşanan kopuş nedeniyle müşteri ve talep artışı yaşandı. Salgın döneminde en çok küçük esnaf sıkıntı çekti. Sanayiciler, onlar kadar kötü etkilenmedi. Ama farklı ülkelerde çeşitli destek fonları devreye alındı. Bizde de sanayicilere Kredi Garanti Fonu (KGF) ve Türk Eximbank aracılığıyla uygun krediler verildi. Fakat ülkemizin kaynakları çok sınırlı, bu nedenle hiçbir zaman yetmedi, yetmiyor.
KGF kredileri hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu kredilerin de amacından uzaklaştığı tartışılıyor.Salgın öncesi seçim dönemi verilen KGF destekli teşviklerde biraz ölçü kaçtı. Bankalara çok kısa sürede çok büyük miktarda kaynak kullandırdılar. Böyle olunca da bankalar gerekli denetimi göstermeden hızla kredi kullandırdılar. Bu kaynaklarla çok sayıda ev ve araba alan işletmeler oldu. Kaynaklar amacına uygun kullanılmadı.
Peki, bankalar bugün sanayiciye nasıl yaklaşıyor?Bankalar haklı olarak Türk Lirası (TL) cinsinden kredi vermek istemiyor. Biz, işletmeler de alabildiğimiz kadar TL kredi almak istiyoruz. Faizin yüzde 14’lerde ısrarla tutulduğu ama reel enflasyonun yüzde 100’ün üzerinde olduğu bir tabloda yüzde 20 faiz oranıyla bankalardan kredi almayı her işletme ister. Ama bankalar için paranın bir maliyeti var ve onlar da doğal olarak döviz kredisine yönlendiriyor.
Neden döviz kredisi almıyorsunuz?Korkuyoruz. Dolar, baskıyla 15 TL’nin altında tutulmaya çalışılıyor. Ve bir gün teknik olarak baskı yapacak güç yitirildiğinde dövizin nereye sıçrayacağını tahmin edemiyoruz. Bu dönemde finansa erişim çok zorlaşıyor.
Finansal darboğaz döneminde firmalar neden halka arza yönelmiyor?Halka arz çok zor bir süreç ve kriterleri ağır. Zaten halka arz noktasına gelmiş firmalar arz olmuştur. Faiz vermektense halka giderek o kaynağı oluşturmuştur. Oluşturmayanlar da teknik olarak hazır olmayanlardır.
Tek sorun halka arz süreçlerinin zor oluşu mu?Bu, sadece sürecin zorluğu değil firmaların kurumsal altyapısıyla da ilgili bir konudur. Bizler hep aile şirketiyiz. Maalesef dönüşümü sağlayamazsa kurucusuyla birlikte şirkette vefat ediyor. Birçok şirket bunun farkında ve bu dönüşümü gerçekleştirmeye çalışıyor. Bu tamamlanırsa belki halka arz ikinci bir adım olabilir.
NOSAB’daki firmalarda kurumsallaşma seviyesi ne düzeyde?Bursa’da kurumsallaşma açısından en iyi firmaların olduğu bölgelerden biriyiz. Çünkü bölgelerimiz gibi firmalarımız da köklü bir yapıdadır. Bir firma 20 yıl ve üzerinde yaşıyorsa kurumsallaşma altyapısı da yavaş yavaş oluşturuluyor. Bizim bölgemizde de böyle.
Bir de Ar-Ge merkezleri konusu var. Bursa’nın Ar-Ge merkezi sayısı ile patent veya faydalı model sayısına baktığınızda bir dengesizlik var. Sizce bu Ar-Ge merkezi konusunda bir istismar var mı?Yüzde 80’i istismar…
Bu neden kaynaklanıyor?Yönetmelikten kaynaklanıyor. Tüm dünya, Ar-Ge merkezlerini sübvanse ediyor. Ama bunu doğru çıktılara bağlıyor. Ar-Ge Merkezi adı altında bir takım ihtiyaçlara yapılacak yatırım finanse ediliyor. Hem personel istihdamı hem de teknoloji temininde kullanılıyor. Yapılması gereken teknolojik bir yatırım, Ar-Ge Merkezi olarak hibe ve teşviklerle yapılıyor.
Geçen yılın son aylarında sizin asgari ücrete ilişkin ‘5 bin lira olmalı’ şeklinde bir çıkışınız vardı. Bugün ne durumdasınız?Kendi firmamdan örnek vereyim. Biz, geçen yıl çalışanlarımıza yüzde 30 ara zam yapmıştık. 1 Ocak itibarıyla asgari ücretteki artış kaynaklı yeniden bir düzeltme yaptık. 1 Mayıs’tan itibaren de yeni bir iyileştirme zammı yapacağız.
NOSAB’da çalışanlara yönelik memnuniyet araştırması yapılıyor mu? En temel sorunları nedir?Genelde bölgemizde çalışanların memnuniyet oranı yüksek çıkıyor. Fakat çalışanların büyük çoğunluğunun, icra dosyası var. Maaşlarının 3’te birini icra dosyalarına yatırılıyor. İnsan kaynakları servislerinin en çok uğraştığı konulardan biri de budur.
Genelde de mi böyle?Bu tüm firmalar için böyle…
Toplam çalışanın ne kadarının icra dosyası vardır?Minimum yüzde 40’dır.
Personel bulma sıkıntısı yaşıyor musunuz?Ciddi bir kaynakçı sorunu var. Bu meslek liseleri problemidir.
Artık sanayi bölgelerinde meslek lisesi kurulabiliyor. Sizin de böyle bir planınız var mı?Biz de yeni genişleme alanını yapabilirsek orada meslek lisesi ve mesleki eğitim merkezi kuracağız. Ben meslek lisesi mezunuyum ve teknik öğretmenim aynı zamanda, yani mesleki eğitimi bilirim. Eskiden meslek liselerine sınavla alıyorlardı. Şimdi öyle değil. Kontenjanlar boş ve meslek liseleri değersizleştirildi.
Sanayici meslek lisesi istiyor ama ne yazık ki kendi çocuklarını özel okullarda okutuyor. Dar gelirli ailelerin çocukları bu liselere mecbur bırakılıyor. Siz de çocuklarınızı özel okula mı gönderdiniz?Hayır, asla değil. İki çocuğum da devlet okullarında okudu, torunlarım da devlet okullarında okuyor. Bizim zamanımız da 2-3 tane özel okul vardı. Bu okullarda okuyanlar da üniversiteyi kazanamıyor ve özel üniversitelere gidiyordu. Üniversiteye geçişte başarı oranı devlet okullarında çok yüksekti. Bu kadar özel okul açılması velilerin veya öğrencilerin suçu değil. Devlet politikası olarak eğitimi ve sağlığı özelleştirdiniz.
Hukukta var. Arabuluculuk geldi!Doğru arabuluculuk geldi. Ama biraz faydalı…
Sizin için faydalı!Yok, bizim için değil. Davalar 10-15 yıl sürüyor. Bunun çözülmesi gerekiyor.
Sanayicilerde işçinin sendikal hakkına ve sendikalara karşı bir önyargı olduğu düşünülüyor. Sizin bu konudaki yorumunuz nedir?Bir önyargı yok aslında. Sendikal bir problem olduğunu düşünüyorum. Bunu patron olarak değil bir sosyal demokrat olarak söylüyorum. Sendikalaşma açısından 3 grup var: Birincisi ana sanayi, ikincisi yan sanayi üçüncüsü bir alt yan sanayi. İlk grupta yüzde 100 oranda sendikalaşma gerçekleşmiş durumdadır. Ana sanayideki hiçbir patron sendikaya karşı değil hatta yeni bir yer açıldığında kendileri çağırıyor. Sendikal faaliyet açısından sorun ikinci grupta. Yan sanayide örgütlenme oranı yüzde 10’un üzerinde değil. Bu grupta yüzde 10 civarında da iş barışının çok yüksek olduğu ve işçinin de boşuna sendika ağalığı oluşturmayayım diyerek sendika istemediği işletmeler var. Kalan yüzde 80 ise sendikadan korkuyor. Aslında sendika bir konfor ama doğru yönetilirse…
Sizin firmanızda sendika var mı?Yok. Çünkü firmam üçüncü grupta… O segmentte sendikalı olunduğu an işletmeler çöker. Çünkü bizim gruptaki işletmeler, verebileceği en maksimum ücreti vererek işçi bulabiliyor zaten.
Enerji zamları hakkında da bir değerlendirme yapar mısınız?Doğal gaz yüzde 500 arttı. Elektrik zammı konutlara değil, sanayiciye yapıldı. Bu yüzden bölgemizden taşınmayı düşünen sanayiciler var. Çünkü OSB dışındaki yerlerde bulunan ve doğal gaz kullanan firmalarla aramızda yüzde 300 fiyat fark var. Yani Çalıköy’deki sanayici ile NOSAB’daki sanayicinin doğal gaza ödediği fiyat arasında yüzde 300 fark var. OSB’ler kümeste tavuk gibi görülüp tüyleri yolunuyor.
İhracat gelirinin yüzde 40’nın Merkez Bankası’na verilmesine yönelik uygulamaya dair görüşünüz nedir?Daha önce yüzde 25’ti. Üretilen ürünün yüzde 65’i hammadde ve bu döviz girdisidir. Artık diğer girdiler de döviz oluyor. Kira, enerji dövize endeksli… Böyle olunca üretimdeki döviz girdisi payı yüzde 80’leri buluyor. Böyle bir durumda devlet ‘bana döviz lazım, ihracat yap ama yüzde 40’ını peşin alırım’ diyor. Ama benim yüzde 80 dövize ihtiyacım var. Yüzde 25’i TL girdim. Biz yüzde 25’i yönetebiliyorduk. Ama yüzde 40 yönetilebilir bir durum değil.
***
“TURGAY ERDEM’İN İTİRAZI İLGİNÇTİ”
Geçen sene Nilüfer’den 5 mahalle muhtarı, vatandaşlar ve Belediye Başkanı Turgay Erdem bir eylem düzenlemiş ve sanayinin neden olduğu çevre kirliliğinden şikâyet etmişti. Bu itiraz konusunda ne düşünüyorsunuz?O eylemden sonra ben mahalle muhtarlarına ‘bir gün sizi misafir edeyim. Eğer NOSAB sınırları içinde herhangi bir firmadan hava veya ses kirliliğiyle ilgili bir tespitiniz olursa ben istifa edeceğim, siz de muhtarlıktan istifa edecek misiniz?’ diye çağrı yaptım. Kimseden bir dönüş olmadı. Çünkü maalesef şikâyetçi oldukları kurumları tanımıyorlar. Basın açıklaması yapıp popülarite artırma çabası yerine burayı ziyaret edip bilgi alabilirlerdi. Ve şikâyetçi oldukları firmaların NOSAB sınırlarında değil Bursa OSB sınırları içinde olduğunu da görürlerdi. Sonrasında da bilgilendirildiler sanırım gayri resmi olarak ‘pardon’ dediler. Bu konuda muhtarları eleştirecek bir şey yok ama Turgay Erdem Başkanın itirazı ilginçti.
Neden?Turgay başkan, 20 yıl belediye başkan yardımcılığı yaptı. Sanayiden şikâyetçi olan mahallelerin imara açılmasında başkan yardımcısı olarak onun imzası var. Yani sanayinin sıfır parseli imara açılır ve insanlar da oradan konut alırsa sanayiden şikâyet etme hakları yoktur. Biz, onlardan önce buradaydık. Biri şikâyetçi olacaksa bizim olmamız lazım.
Var mı bir şikâyetiniz?Yok, çünkü orada oturanların çoğu da bölgemizde çalışan arkadaşlarımızdır.
Sizce belediye başkanları sanayiyi neden istemiyor?OSB’lerden gelirleri olmuyor, o yüzden istemiyorlar. Biz, emlak vergisi ödemiyoruz. Elektrik ve gaz dağıtımını kendimiz yapıyoruz. Çöpümüzü kendimiz topluyoruz. İmar ve yapı kullanma iznini biz veriyoruz. Biz, birer belediyeyiz aslında. Belediye başkanları, para kazanacağı konut alanı açmak varken sanayi alanı oluşturmak istemiyor. Fakat bilmeliler ki sanayi yoksa konut ihtiyacı da yok. Öte yandan belediye başkanlarının bize, ‘Bursa sanayiye doydu, yeter’ deyip arkadan sürekli kaçak sanayi bölgeleri oluşmasına göz yummaları da gariptir. Sanırım bu, başka bir gelir kapısı olarak görülüyor. Çalı’dan Kayapa’ya kadar o bölge tamamen kaçak sanayi bölgesidir. O bölgelerin yönetim sınırları içinde bulunan arkadaşların artık OSB’ler genişlemesin diye fikir beyan etmeleri abesle iştigaldir. Çünkü en büyük kaçak sanayi alanları kendi bölgelerinde ve engellemiyorlar.
Çevre kirliliği açısından haklılık payları yok mu?Örneğin Marmara’daki müsilaj probleminin kaynağı belediyelerdir. Yıllarca denizi derin deşarjla fosseptik çukur gibi kullandılar. Bir de OSB dışında faaliyet gösteren firmalardır bu kirliliğin kaynağı. Bir kirlilik söz konusu olunca yerel yöneticiler, çok kolay olan yöntemi uyguluyor ve hemen OSB’leri ziyaret ediyor ve arıtmaları denetliyorlar. Bursa’da arıtması olmayan OSB yok. Arıtmaların hepsi de çalışıyor.
Arıtma çok maliyetli bir iş mi?Bizim arıtmanın maliyeti çok yüksek. Çünkü biz de endüstriyel arıtma var. Başka bir OSB’de yok. Onlar da biyolojik arıtma var. Bizim arıtmamızdan deşarj edilen su içilebilir nitelikteki kriterlere uygun oluyor. Bir firma arıtmaya metreküp bazında NOSAB’da 50 lira, diğer OSB’lerde ise ortalama 1,5 lira ödüyor.
Hava kirliliği?Bölgemizde bacalı sanayi yok.