Bursa Görüş, kentteki fahri konsolosluklar araştırmasını sürdürüyor. Bu hafta Belçika Fahri Konsolosu Prof. Dr. İbrahim Hızalan ile yaptığımız özel röportajla karşınızdayız. Belçika denince kimilerinin aklına Brüksel lahanası, kimilerinin aklına Ülker’in satın aldığı dünyaca ünlü çikolata markası Godiva, kimilerinin aklına Clup Brugge ve Gent futbol kulüpleri, kimilerinin ise AB’nin kalbi Brüksel kenti geliyor… Prof. Dr. İbrahim Hızalan ile yaptığımız röportajda ise Belçika’nın bilmediğiniz ya da bilip de aklınıza gelmeyen özelliklerini okuyacaksınız. Tabi fahri konsolosluk kurumuna ilişkin yeni bilgilerle karşılaşacaksınız…
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?Bursa’da az sayıda kalmış Bursa kökenli isimlerdenim herhalde. Herkesin herkesi tanıdığı bir dönemde 1946’da Bursa’da doğdum. Bütün soyum beş kuşak Bursalı ancak babam askeri hekim olduğu için biz, Erzurum’dan Çanakkale’ye her yerde bulunduk. Bütün tahsilimi Galatasaray Lisesi’nde tamamladım. Sonra İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni 1971’de bitirdim. Sonra askerlik hatta 1974’te tekrar çağrıldık bir de Yunan sınırına gittim. Eski adıyla İstanbul Üniversitesi Bursa Tıp Fakültesi, sonra Uludağ Üniversitesi, şimdi de Bursa Uludağ Üniversitesi’nde kurulduğu günden ayrıldığım 2011 yılına kadar görev yaptım. İlk göreve başlamam Kasım 1973 de oldu; sonra 1974’te statü gereği yeni atama yapıldı. Üniversitenin 0023 numaralı kimliğine sahip akademik personeliyim. Orada, Kulak Burun Boğaz hastalıkları dalında sırasıyla uzman, doçent, profesör derken sonra emekli oldum. Öğretim üyesiyken de 1980’lerden itibaren serbest hekim olarak hizmet vermeye başladım. Tıpta bizim anlayışımız hizmet vermek, sağlık hizmetini ihtiyaç sahibinin ayağına götürmektir. Çünkü kamu kurumlarında hekime ulaşmak çok kolay olmuyor.
Üniversiteden neden ayrıldınız?Kendi isteğimle ayrıldım. O dönem Sağlık Bakanlığı’nın öğretim üyeleri üzerinde ‘muayeneleri kapatın hastanelere dönün’ diyerek büyük bir baskısı vardı. Öyle bir şey mümkün olmayınca yaş haddime oranla 2 sene erken ayrıldım.
Nasıl fahri konsolos oldunuz?Fahri konsolosluklar için öncelikle bir ihtiyaç gerekiyor. İlgili ülke belirli şehirlerde bir temsilci bulmak için arayışa çıkıyor. Bazen bunun tersi durumları da oluyor. Duydum mesela İstanbul’da bazı dostlarımız örneğin Saint Martin adasının fahri konsolosluğunu almak için talepte bulunuyor. O da bir şekilde olabiliyor. Bana, Belçika tarafından teklif olarak geldi. Önce bir yoklama yapıyor ve kişi uygunsa başvurun diyorlar. Sonra Belçika için konuşursak bu görev için bizzat Kralın imzasıyla bir kraliyet kararnamesi çıkıyor. Belçika Dış İşleri Bakanlığı da bu kararnameye dayanarak ‘gerekli işlemlerin başlatılması için’ bize tebligatta bulunuyor. En sonunda karar verecek olan tek kişi Sayın Cumhurbaşkanı. O da bir buyrultuyla göreve atama yapıyor.
Buyrultu ne diyor?Buyrultu, Türkiye Cumhuriyeti tüm görevlilerinin bu kişiyi Fahri Konsolos olarak tanıyacağını ve görevini özgürce yapabilmesine yardımcı olacağını bildiriyor. Sonra bir de Dış İşleri Bakanlığı’ndan yabancı temsilcilik kimlik kartı geliyor. Fahri konsolosların bir de ‘Corps Consulaire’ (CC) küçük plaka takma hakkı var.
Atama tarihiniz nedir?Eylül 2016’da Belçika’dan kararname çıktı. Ocak 2017’de de Cumhurbaşkanlığı buyrultusu düzenlendi.
Peki, fahri konsolosluk neden önemli? görevleri nelerdir?Fahri konsolosluk görevi, 24 Nisan 1963 tarihli Viyana Sözleşmesi çerçevesinde yapılıyor. Bu da meslek konsolosları ile fahri konsolosları birbirinden ayrı tanımlıyor ve görevin nasıl başlayıp nasıl tamamlandığına ilişkin bir çerçeve çiziliyor. Ve neden önemli olduğunu ortaya koyuyor.
Görevleri genel ve ekonomik diye ikiye ayrılabilir. Genel görevler bize aslında Belçika için çok az düştü. Nedir genel görev, bir Belçika vatandaşının Bursa ve Yalova’da başı dara düşer, sağlık, belge kaybı, hukuki gibi sorunlarda bize ulaşmaları halinde destek vermemiz ana görevlerimizden biridir. Ne var ki ben konsolos olduğumdan beri herhangi bir Belçika vatandaşının böyle bir işi olmadı. Bu daha çok turistik bölgelerde oluyor. Bir de burada ikamet eden Belçika vatandaşları olabiliyor. Bunlar da iki tür; biri Türk ve Belçika çift vatandaşlığı olanlar var. Diğerleri de sadece Belçika vatandaşı ve burada bir görevde bulunanlar olabiliyor. ‘Expat’ denen türde. Görev bölgemde benim tanıdığım böyle birisi de yok.
Belçika vatandaşı olan Türklerin kimler olduğunu biliyor musunuz?Türk ve Belçika vatandaşı olanlar var ama bunların kim olduğunu biz bilmiyoruz. Çünkü zorunlu bir takip sistemi yok. Ancak onlar kendi rızalarıyla bizim bağlı olduğumuz İstanbul Başkonsolosluğu’na bildirimde bulunurlarsa kim olduklarından haberdar oluyoruz. Bursa’da 92 kayıtlı çifte vatandaş görünüyor ama KVKK kapsamında.
Ekonomi ile ilgili görevlere dönersek, örneğin Belçika’da atıl sanayi bölgeleri var. Fransızca konuşan ve ülkenin doğusunda kalan Valon Bölgesi, eskiden Belçika’nın en zengin bölgesiydi. Valonlar zengin, flamanlar fakirdi. Zengin maden yatakları vardı. Orada kaynaklar tükenince ellerinde arazi ve tesis kaldı. Şimdi onları, ‘gelir burada yatırım yaparsanız, size şu imkânları tanırız’ gibi ifadelerle pazarlamaya çalışıyorlar. Mesela Gebze Ticaret ve Sanayi Odası ile bir online toplantı yaptılar bu konuda. Yine Ankara ile de benzer toplantı yapıldı. ‘Türk-Belçika-Lüksemburg Ticaret Derneği’ adlı bir örgütlenme var ve onlar da BTSO da ellerinden geldiği kadar ikili ilişkilerin artması ve ticari hacmin büyümesi için çalışıyor.
Bursa’da Belçikalı yatırımcı var mı? Siz, onlarla temas halinde misiniz?Var. Geçen hafta Sayın Başkonsolosla bir sohbetimiz oldu orada da konuştuk. Alara diye bir tarım firması var. Büyük ve etkin bir Türk firmasıydı, özellikle kiraz üretimi ile ilgili ki yurt dışında araziler satın alıp üretim yapıyordu. Sonra piyasadan çekilir gibi oldu. Günün birinde Başkonsolos geldiğinde ‘Alara’yı ziyaret edelim’ dedi. O zaman Alara’nın yüzde 100 Belçika sermayeli bir firma olduğunu söyledi. Öğrendim ki Belçikalılar satın almış fakat genel merkezi ve sermaye yönetimi Hollanda’da bulunuyormuş. Artık şirketlerin milliyetlerini de takip etmek olanaksız. Şimdi başkonsoloslar değiştiğinde Bursa’ya geliyor ve resmi ziyaretler sonrasında oraya da gidiyoruz. Diğer Belçika kökenli Bursa firmaları için özel gayretimle internetten aradım ve BTSO’dan destek oldular ve 8 tane Belçika firması olduğunu gördük. Fakat sadece ikisine ulaşabildik. Davet ettik sadece birisi tanışma yemeğine gelebildi. Bizim amacımız davet edip tanışarak yapabileceğimiz yardımı sunmak.
Bursa’dan Belçika’ya yatırım yapanlar var mı?Bunu salgın döneminde vize ihtiyaçlarından öğreniyorum. Bir Bursalı vatandaşımız vardı; Belçika’daki kendi şirketinin genel kurullarına katılmak için gitmek istiyor ve salgın nedeniyle vize alamıyordu. Bunu aktardık. Fakat çok başarılı olamadık. Çünkü uzun bir süre vize alamadığını takip ettik.
Bursa’yı takip ediyorlar mı?Bursa’nın ülkemizin ikinci büyük ihracatçısı ve dördüncü büyük kenti olması dikkat çekiyor. Ekonomik olarak görevimiz; bir Belçikalı firma burada yatırım yapacaksa ona gerekli temaslar konusunda yardımcı olmak. Bir de tersine Türkiye’den Belçika’ya yatırım bekleniyor.
Belçika’nın Bursa ile ortak bir noktası var aslında; tekstil makineleri… Belçika’nın çok önemli iki markası var; biri Picanol. Bursa’da çok sayıda bu tip tekstil makinesi var. Dolayısıyla Belçikalılar açısından Bursa, hedef alanlardan biri olabilir.
TEKNOSAB çok ilgilerini çekiyor. Ama yatırım yapmak için mi bilgi almak için mi ilgileniyorlar bilemiyoruz. Çünkü soranlar genelde diplomatik personeller. Bursa’nın bu değerini orada pazarlaması gerekiyor.
Belçikalıların Türklere bakışı nasıl?Bu konuda genel bir tanı ortaya koymak zordur. Belçika, coğrafi olarak küçük ama etkili bir ülke. Belçikalılar, kendilerini Avrupa’nın kalbi olarak görüyor, bütün Avrupa ülkeleri gibi kendilerinin çok dürüst olduklarına inanıyor, ayrımcılık yapmama ve adalet prensibi üzere davrandıklarını düşünüyor. Tabi dışardan bakana göre bu değişiyor. Orada çok önemli bir Türk nüfus var. Bize bakışlarındaki temel unsur, orada yaşayan Türklerin ve turist olarak gidenlerin davranışlarıdır. Bir de kendileri buraya geldiklerinde karşılaştıkları davranış ve ilişkilerdir. En doğru gösterge, kendileri Türkiye’ye geldiklerinde gördükleridir aslında. Misafirperver, yardımsever, doğru ve dürüst bir halk olduğumuzu görüyorlar.
Siz, bireysel manada onları nasıl görüyorsunuz?Fazla katılar. Fikirlerini değiştirmek zor. Arkadaşlık, dostluk, komşuluk yaptığım ve halen görüştüğüm insanlar var.
Arkadaşlarınızla veya göreviniz gereği temaslarda Fransızca mı konuşuyorsunuz?Diplomatik düzeyde en geçerli lisan İngilizce. Adı krallık olsa da orada 3 ayrı yapı var; bir nevi federasyon gibi. Devletin resmi dili de hem Fransızca hem Almanca hem de Flamanca. Dolayısıyla herhangi bir diplomatik misyon, ortak toplantıda bunlardan sadece birini konuştuğunda ayırımcılık yapmış gibi oluyor. Flamanca konuşulsa Valonlar alınabilir, Fransızca konuşsa Flamanlar. O yüzden bütün ortak toplantılar ve ortak yazışmalar İngilizce yapılıyor. Taraf tutmamak için İngilizce tercih ediliyor.
Politik olarak iki ülke ilişkileri açısından ne söylersiniz?Siyasi konularda benim fikir yürütmem doğru olmaz. Çünkü bir yandan Belçika’yı temsil ediyorum bir yandan da Türk’üm. İkisi bende çarpışmıyor. Her halkın özgürlük ve siyaset anlayışı farklı olabiliyor.
Belçika’yı temsil eden biri olarak o ülkenin diplomatik misyonları ile ne sıklıkla görüşüyorsunuz?Şuana kadar 1 kere yapıldı. Büyükelçi, Ankara’da meslek diplomatları ile fahri konsolosları bir araya getirdi ve Türkiye-Belçika ilişkileri değerlendirildi. Bizim fikirlerimiz alındı. Bu çok önemli bir işti. Çünkü kamuoyuna ifade edemeyeceğimiz konuları orada söyleme şansımız oluyor. Niçin vize vermekte zorlanıyorlar, neden seyahat özgürlüğü engelleniyor, terör örgütleri ile ilgili tutumları konusunda halkımızın hassasiyetleri gibi konuları iletiyoruz. Türk halkının haklarını birebir savunma şansımız oluyor. Mesela Kraliyet günleri var. Ankara’da bir resepsiyon düzenlenir ve davet edilirse ben de uygun olursam giderim. 5 yılda 2 kere gittim. İstanbul’da Büyükelçi değiştiğinde bir ayrılıp resepsiyonu olur ona gidilir.
Belçika’ya ziyaretleriniz oluyor mu?Turist olarak gidiyorum. Tanıdığım ve sevdiğim bir ülkedir.
Bize biraz da sizin gözünüzden Belçika’yı anlatır mısınız?Belçika, yeni bir kraliyet. Napolyon’un Avrupa’yı istila ettikten sonra ana yenilgisi olan Waterloo savaşı, Brüksel’in hemen doğusunda meydana gelir. O tarihten sonra 1830’da Belçika, Hollanda’dan ‘Birlikten kuvvet doğar’ diye çevrilebilecek bir sloganla bağımsızlığını kazanır.
30 bin kilometrekare yüzölçümü ki bizim Trakya kadar diyebiliriz. 11 ile 12 milyon bir nüfusu var ki artmıyor bazen azalıyor. 2004 ile 2021 arasında 300 bin kişi artmış. Brüksel, 2 milyon nüfuslu ve Bursa’dan ufak bir yer.
İdari olarak federal bir devlet denebilir; Flandre ve Valon iki asıl bölge var ama Limburg’da Germen ağırlık bir bölge var ve bir de Brüksel ayrı bir bölge. Dörtlü bir sistem oluyor. Kral temsili bir görevdedir ama çok saygındır.
Turistik açıdan çok güzel şehirleri var. Gent ve Brugge kanallar üzerinde şehirler. Leuven, hem üniversite hem de Katolik kilisesi açısından zirve bir yer.
Bilim ve araştırmada önemli isimleri var. Mesela hücre biliminde Edouard Van Beneden çok önemli. Bugün soda diye bir malzeme kullanıyorsak Ernest Solvay’in buluşu. Adolphe Quetelet, çok önemli bir istatistikçi ve özellikle sosyal istatistiklerin kurucusu. Bugün Albert Einstein’ın geliştirdiğini bildiğimiz big bang teorisinin kökünde bir Belçikalı var: Georges Lemaître. Yine oradan kalkıp kuzey denizi araştırmalarına önemli bir bütçe ayırıyorlar. Antartika’da iklim araştırmalarına katılıyorlar.
Çizgi romanları meşhurdur. Tintin, The Smurfs (Şirinler), Red Kit gibi çizgi romanların çizerleri Belçika kökenlidir.
Tekstilde bir sürü makine üreticisi vardır. Belçika denince akla patates kızartması ve bira gelir. Ve tabi ki çikolata (Godiva). Ama orada yerel çok önemli ve kaliteli çikolata üreticileri de var. Waffle ve Brüksel Lahanası da ülkenin önde gelen simge ürünleridir.
Belçika Avrupa Birliği (AB) açısından önemli bir ülke. Brüksel ki birliğin merkezi konumunda. Sizce neden Belçika merkez ülke seçildi?Avrupa’nın başkenti ve bütün ana kurumların yüzde 90’ı Belçika’da. Adil, bağımsız ve tarafsız olacaklarını düşündüler, yeterli ekonomik ve entelektüel kapasitede gördüler ve coğrafi olarak da tam merkezde ki Belçika Avrupa’nın Başkenti seçildi.
***
GÖRÜŞ’ÜMÜZ NEDİR?
Bursa Görüş gazetesi olarak başlattığımız fahri konsolosluklar araştırmasıyla neredeyse her röportajda kaydedilmesi, aktarılması ve korunması gereken bir dolu bilgi ile karşılaşıyoruz. Hem daha önceki röportajlarda hem de Prof. Dr. İbrahim Hızalan ile gerçekleştirdiğimiz söyleşide dikkat çeken ortak unsur ise bu görevin özellikle davet üzere verildiği ancak bir takım kişilerin bunu kişisel imtiyaz alanına çevirmek için çok ilgisiz ülkelerden fahri konsolosluk almaya çalıştığı gereceğidir. Aslında bu, hiçbir alanda boşluk bırakmamak gerektiği hakikatinin bir yansımasıdır. Şayet boşluk bırakılırsa bir takım fırsatçı ve çıkarcıların her alanı çok kolayca doldurduğuna hepimiz şahit oluyoruz. Esen kalın…