İnsan ömrü her türlü duyguyu barındırıyor. Gelişen teknoloji ve modernleşme çalışmaları yanında, ortaçağ düzenine dönüş yapmaya çalışanları da görüyoruz. Modernlik yanında bağnazlık, kültür yanında cehalet, akıl yanında akılsızlık günlük yaşamda birbirine geçmiş durumda.
Her türlü düşünce ve fikre açık olmamız gerekirken çatışan düşünceler insanları da birbirine düşman yapıyor. Gene de hayat devam ediyor diyoruz. Çevremizde çok sevdiğimiz insanlar olduğu gibi, olumlu olumsuz bir duygu hissetmediğimiz, ama bir şekilde hayatımıza bir noktadan dokunmuş yüzlerce insan arasında yaşıyoruz. Yaşıyoruz ama tanıdığımız bu insanların ne durumda olduğunu, psikolojisinin belki de yardıma muhtaç hale geldiğini bile fark etmiyoruz. İnsanlar gittikçe yalnızlaşıyor ve kimse bunun farkına varmıyor. Böyle karamsar bir yazı neden aklıma geldi derseniz; geçtiğimiz hafta gencecik bir Hâkime hanım, henüz 29 yaşında maalesef bir çocuk parkında intihar etti. Hâkimlik mesleğine geçmeden evvel Avukatlık yapmış, pırıl pırıl, ay parçası gibi yüzü olan bir genç insan. Dışarıdan baktığında hani insanlar için çok önemli kazanımlar olan eğitim, iş, kariyer gibi olumlu tüm özellikleri üzerinde taşıyor ama hayat yükü kendisine çok ağır geliyor. Yakın çevremizde bunca acıyı barındıran bu hukukçu meslektaşımız bizi derinden üzdü. Bu gidişin sorumluluğunu içimizde çok acı bir şekilde hissettik. Belki bir nefes olabilirdik boğulduğu anlarda ama biz farkında değildik ki. Bu saatten sonra aradığı huzuru bulması, nur içinde uyuması temennisinden başka bir şey gelmiyor elimizden.
Hayat demişken; önceki yazılarımda da sık sık belirtmişimdir. İnsanın en temel, en anayasal hakkı yaşam hakkıdır. Yaşam hakkı sadece insana özgü değildir. Hayvana, Doğaya da en temel haktır yaşam hakkı. Sokak canlarını, Zeytin ağaçlarını kurtarmaya çalışırken; hep yaşam hakkını sağlamaya çalışıyoruz. Ancak normalde duygusal ve vicdanlı olması gereken, kendisine sanatçı denilen ama içinde zalimlik yaşadığını yeni öğrendiğimiz şarkıcı kadın sokak köpekleri ile ilgili olarak “saldırgan köpeklere bölge halkı zehirli et versin, hepsi gebersin” demiş. Akabinde pestisit satan bir ziraat mühendisi de Twiter’da Sokak köpeklerinin zehirlenerek öldürülmesi için ücretsiz zehir sağlayacağını ilan ediyor. Bu ne acımasızlık, bu ne şiddet! İnsanın kanı donuyor. İnsanoğlu kendi çıkarı için evcilleştirip, kentleşme sonucu da betonlar arasında yaşam savaşı veren sokak köpeklerini suçluyor. Burada asıl mağdur, sokaklarda insana mahkûm bir şekilde yaşamak zorunda bırakılan, alınıp satılarak ticareti yapılan, zehirlenen, tecavüz edilen, işkence çektirilen ve katledilen hayvanlardır. Sorunun çözümü o canları katletmek değil, belediyelerin canlıya yaraşır şekilde o hayvanların bakımının sağlanmasıdır... Bu arada; tabi ki köpek korkusu ile meydana gelen bir takım olaylar bizi de derinden üzüyor, ancak özellikle ebeveynlerin çocuklarına hayvan sevgisi aşılaması,, onlardan korkulmaması gerektiğini öğretmeleri gerekiyor. Tabi; bu işe önce ebeveynlerden başlamak gerek, korkan ebeveynin çocuğu da hayvandan korkuyor. Korkulması gereken şey hayvan değil İNSAN’dır.
Kalın sağlıcakla…