“Şimdi Avrupa’da olan sağlıksız, acayip bir şey. Avrupa’nın kuralları ufukta başka kurallar belirmeksizin yürürlükten kalktı. Avrupa hâkimiyetini yitirdi – deniyor- ama onun yerini alacak biri ortada yok. Avrupa deyince her şeyden önce ve tam olarak Fransa, İngiltere, Almanya üçlüsü anlaşılıyor. Yeryüzünün onların kapladığı kesiminde insan varlığının dünyaya düzen vermiş olan kalıpları olgunlaşmıştır. Eğer, söylendiği üzere, o üç halk çöküntüye girmişse ve onların yaşam programı geçerliliğini yitirmişse, dünyanın disiplinden çıkmasında şaşılacak yan yok.” A.g.e, s.169.
İspanyol yazar Ortega, kitle olgusunun ne olduğuna dair tanımlamalar yaparken, gerek İspanya gerekse Avrupa ülkeleri üzerinden ayaklanmanın hangi biçimde olduğuna dair görüşler belirtmektedir. Ayrıca Avrupa Egemenliği ve Medeniyeti üzerine eleştirel yapan yazar, Antropolojik değerlendirmelerde de bulunmaktadır. Toplum, kitle, kitle insanı, medeniyet, ayaklanma, bilim gibi kavramların işlevi ve tanımlarını yeniden değerlendirmektedir. Her ne kadar, doğrudan birinci okuyucuya hitap ediyor gibi anlaşılsa da, öncesinde 16 - 17. yüzyıl insan ve toplum anlayışına dair ön bilgi ile okunmasında fayda var.
Medeniyetin ve toplum olgularının iç içe gerçekleşen ve bir birini tamamlayan unsurlar olguna dair belirgin ifadeleri içeren eser de Batı merkezli bir model anlayışı gözle görülür biçimdedir. Öte yandan bunu salt Batı’dan bakanın ortaya koyduğu anlamlarla yapmamakta karşılaştırmalı anekdotlar üzerinden sosyolojik değer ölçütleri belirlemektedir. Ne var ki yazarın şahsi derdinin salt bir sosyoloji olduğu ifade edilmez; hali hazır da yukarıda da bahsi geçen kavramların tanımlamaları üzerine felsefi bir düşün peşinden gitmektedir. Özellikle kitabın adında da yer alan “kitle” kavramı üzerine yazdıkları, şahsımın zihninde dönüp duran cümleler barındırmaktadır.
“Kitlelerin hoyrat hükümdarlığı altında yaşamaktayız.” A.g.e., s.47. Örneğin bu tanım için genel anlamda toplumsal yozlaşmadan hareketle anlam dünyası oluşturulabilir – ki bu yanlış da değildir. Öte yandan aynı cümle üzerinde, tikele inerek Türkiye özelinde hemşeri dernekleri, tarikatlar, cemaatler gibi daha özel alanların gerek pratik gerekse ideal emperyalist tutumlarını düşünmemiz mümkündür. Kitle, toplum, birey, kitle hareket ve algısı üzerine birçok bizden, onlardan ve olması gerekenden görüler bulacağınız eseri tavsiyeden fazlasını diliyorum.
“…yığınlarca insan öylesine hızlı bir tempoyla savrularak tarihin üzerine kümelenmiştir ki, onları doyuracak ölçüde geleneksel kültür sağlamak kolay olmamıştır.” A.g.e.,s.79.
Bir Kitap Yazarı: José Ortega y Gasset
“Yaşam, aralarında hayatta kalabilmek için nesnelere karşı verdiğimiz savaşımdır. Kavramlar onların saldırısına karşılık verebilmek üzere oluşturduğumuz stratejik plandır.” A.g.e., s.165.
Kitap yazar tanıtım bölümünde ifade edilen şekli ile: 1. Dünya Savaşı’ndan sonra İspanya’da kültür ve edebiyatı yeniden canlandırma hareketini yönlendiren önemli aydınlar arasında yer alır. Madrid Üniversitesi’nde felsefe öğrenimi görmüş, Berlin, Leipzig ve Marburg’da çalışmalarını sürdürmüştür. Ülkesine döndükten sonra Madrid Merkez Üniversitesi’ne atanmış, iç savaş sırasında İspanya’dan ayrılana dek metafizik kürsüsünde dersler vermiştir. En ünlü yapıtlarından biri olan Kitlelerin Ayaklanması yazarın 1920’lerde başlayan ve yaklaşık olarak on yıl süren çalışmalarının ürünüdür. Kitabı oluşturan kimi parçalar daha önce gazete yazısı olarak yayımlanmıştır. Eserinin başka dillere yapılan çevirilerini göz önünde tutan yazar 1937’de “Fransızlar için Önsöz”ü, 1938’de “İngilizler için Sondeyiş”i kitabına eklemiştir. Yazarın en önemli eserlerinden Sistem Olarak Tarih de yayıma hazırlanmaktadır.
Kimin İçin Bu Kitap: Kitlelerin Ayaklanması
“Toplum her zaman iki etmenin dinamik birliğidir; Azınlıklar ile kitleler. Azınlıklar özellikle nitelenmiş bireyler ya da birey gruplarıdır. Kitle ise özel nitelik kazanmamış kişilerin toplamıdır. Yani kitle diye yalnız ya da başat olarak “işçi kitleleri” anlaşılmasın. Kitle “vasat adam”dır. Bu biçimiyle salat nicelik olan şey -kalabalık- bir nitel belirlemeye dönüşür: Bu ortak niteliktir, toplumsal yontulmamışlıktır, diğer insanlardan ayrılmaması, benliğinde bir basmakalıp tipi canlandırmasıyla belirlenen insandır. Niceliği böylece niteliğe dönüştürmekle ne mi kazandık? Yanıtı çok basit: Niteliği sayesinde niceliğin nasıl doğduğunu anlıyoruz.” A.g.e., s.42.
Kimin İçin Bu Kitap, başlığına böyle bir alıntı ile girmek aslında diğer başlıklar gibi bilinçli bir tercihin yansıması. Zira yazarın söylemi ile Türkiye halklarının pratiklerinin kesişmediği saha neredeyse yok gibi, öyle ki gerek kavramlar özelinde gerekse eserin genel mahiyeti bağlamında metnin okuyucu hacmi oldukça fazla. Bir başka açıdan yukarıda ki alıntı salt bir düşüncenin ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır ancak bu dizeyi eğer görmek istersek bir şiirin dizelerinde de bulabilir. Örneğin Ortega’nın Kitle’si ile İsmet Özel’in “Şehrin İnsanı” tanımları aynı potada eritilebilecek noktadadır. Ortega gibi İsmet Özel’de Şehrin İnsanı’nı şu şekilde tanımlar: “Ben ne büyük bir dalgınlıkla bakmış olmalıyım ki hayata görmedim orda çinko damlar ve plastik sürahilerin tanrısını yerime yadırgadım yerim olmadı zaten kendi mezarımdan başka çılgının biri sanılmaktan sakınmaya vaktim olmadı durmadan beyaz bir aygırla taşardım derin göllerden bir gebe kısrakla kaçardım derin ormanlara güneşin zekasıyla doymak isterdim kaba solgun kağıtlar sunardı şehrin insanı bana şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin kaypak ilgilerin insanı, zarif ihanetlerin” İsmet Özel’in şehrin keşmekeşliği, insanlığını ve yaşamsal süreçlerine boğulmuş, pratik anlamda genelleşmiş, düşünsel olarak hiçbir anlam taşımayan Şehrin İnsanı, Ortega’nın Kitle’si ile örtüşmektedir. Bu bağlamda her bir okuyucunun anlam dünyasında kendinde veya toplumunda bir paye vereceği alanı muhakkak olan bir eser ile karşı karşıyayız.
“Seçkin insan aslında kendini başkalarından üstün sanan bir ukala olmayıp, dilediği ileri hedeflere ulaşamasa da, başkalarından beklediğinden fazlasını kendi kendisinden bekleyen kişidir.” A.g.e., s.43.
Ne İçin Bu Kitap: Kitlelerin Ayaklanması
“Devletçilik, kural düzeyine yükseltilmiş şiddetle doğrudan eylemin aldığı en üst biçim. Kitleler, adsız makine devleti araç gibi kullanarak bildiklerini okumaktalar.” A.g.e., s.155.
Bir fetiş derecesinde görüşlerini benimsediğim eserin mahiyeti, kolektif toplumların tüm neşriyatını gözler önüne sermektedir. Kitle olarak varlığını devam ettiren devletlerin başka bir ifade ile KİTLE DEVLETİ’nin bireylerinden bahsetmek söz konusu değildir. Zira o devlette birey yoktur: bu nedenle bireysel haklar, bireyin yaşamı veya bireyin varlık amacı da doğrudan devletin tekeline bağlıdır. Devletin kutsallığı gibi bayağı bir söylemden ziyade bireyin yoksunluğu daha anlam bütünü oluşturan ifadedir. Böyle bir yapı içerisinde problemin devletin yüceliğinden ziyade tikel anlamda çok sesliliğin iğdiş edilmesidir. Tablonun renkli sanılan veya müziğin çoklu sanılan yapıları aslında aynı sanatçının kendini tekrarlamasından ibarettir. Ne var ki böyle bir toplumda suç ile suçlu arasındaki ayrım da söz konusu değildir. Zira birey ile devletin bütünleştiği, her anlamdaki birlik hali, eylemde de kendini göstermekte ve iktidarla halk arasında aksiyon farkı ortadan kalkmaktadır. Bireyin aklı ile siyasi iktidarın aklı aynı ağaçtan ziyade aynı meyve olmakta ve bu durumda sorun ile sorunu yaratın tikelleştirmektedir: Kitle Devleti, Şehrin İnsanı, Kitle İnsanı…
“İnsanların büyük bölümünün bir görüşü yoktur, kafalarına fikirlerin dışarıdan basınçla girmesi gerekir, aynen motor yağının makinelere girdiği gibi.” A.g.e., s.163.
Yukarıdaki mahiyet bağlamında eserin ne için olduğu veya neye hizmet ettiği anlaşılır noktadadır. Metin başlı başına sorun ile sorunu yaratını özdeş tanımlayarak, bireyin bireyselliğini kendine hatırlatmakta ve kitlenin ellerinden kurtarmayı amaçlamaktadır – tabi bu yazarın beyanı değil, okuyucunun anlam dünyasına uygulanan basınç…
Hangi Yayınevi Hangi Çeviren: İş Bankası Kültür Yayınları
Eserin birçok yayınevi tarafından çevirisi olmakla birlikte alıntıları yaptığımız eser İş Bankası Kültür Yayınları tarafından kaynak gösterilmiştir. Çevirisi, Floransa Üniversitesi Edebiyat Ve Felsefe Fakültesi’nde öğrenim görmüş; İstanbul Üniversitesi Fransız ve Roman Dilleri ve Edebiyatı bölümünde çalışmış; Italo Svevo, Italo Calvino’dan deneme, roman ve öyküler çevirmiş; Madrid’te Complutense Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı dersleri veren Neyyire Gül Işık tarafından yapılmıştır.
“Kitleler ilerliyor!” diyordu Hegel, kıyametten söz edercesine. “Devrimci bir çağ olan çağımız, yeni bir manevi güç belirmedikçe, felaket üretecek,” diye haber veriyordu Auguste Comte. Palabıyıklı Nietzsche Engadina’nın kayalıklarından haykırıyordu: “Nihilizmin med dalgası gibi yükseldiğini görüyorum!” Tarih ön görülemez demek yanlıştır. Kehanetler sayısız kez gerçeğe dönüşmüştür.” A.g.e., s.83.