“Devleti insanlar kurar, insanları da toprak besler.” A.g.e, s.46.
İnsan olarak anılan varlığın salt rasyonel eylemlerinin olmadığı, özellikle mülkiyet kavramı ile birlikte daha anlaşılır hale gelmiştir. Beşer, aksiyonlarının kaynağına yerleştirdiği bireysel ideallerini gerçekleştirirken, kendinden bağımsız olgu veya olaylara ise yine menfisi içerisinde görüşler ortaya koymaktadır. İnsanın bu benlik duygusunun tikelden tümele veya soyuttan somuta tüm varlık sahalarına sirayet etmesi, onu kontrol edilmesi gereken bir canlı konumuna getirmektedir. İşte bu kontrolün mahiyeti veya ihtiyacı da beşerin akıl sınırlarına içkin olmakla belirlenmektedir. İnsan, insan olarak insanlığına düzeltme veya sınırlandırma getirme gerekliliği görüşmüştür.
18. yüzyıl insan ve sosyolojine kural öncülüğü için ortaya çıkan Toplum Sözleşmesi tam da yukarı bahsedilen sorunsaldan beslenmektedir. Eserin insan ve toplumla olan iştigali, çözümcü pratiklerle ifade edilmektedir. Yazarın kitabı için ifade ettiği, “Epeyi önce, gücümü tartmaksızın yazmaya kalkıştığım, ama o gün bugün bir yana bıraktığım daha geniş bir yapıttan alınmıştır” cümleleri eserin mahiyeti ve niteliği açısından da ayrı bir önem arz etmektedir. Zira burada eserin zamana tabi olan bir yapı içerisinde eklektik süreçlere açıklığı beyan edilmektedir. Bu durum metnin sürekli güncellenmesi gereken ve insanla birlikte evirilen bir öze sahiptir.
“Devletin dağılması iki türlü olabilir: Dağılma, önce hükümetin devleti yasalara göre yönetmemeye başlaması ve devlet gücünü zorla ele geçirmesi ile olur. O zaman önemli bir değişiklik meydana gelir: Hükümet değil, devletin kendisi sıkışıp daralır: Yani büyük devlet eriyip gider ve onun içinde, yalnız hükümet üyelerinin kurduğu bir başka devlet ortaya çıkar.” A.g.e., s.83.
Genel anlamıyla Toplum Sözleşmesi, insanın özgürlüğünü, kanun ve toplum ilişkisini, bireyin iktidarla olan zorunlu bağını ve egemenliğin mahiyetini temel olarak ortaya koymaktadır. Öyle ki yasa veya kanunlar adına yapılacak araştırmalarda Toplum Sözleşmesi işin kaynağını/özünü oluşturacaktır.
Bir Kitap Yazarı: Jean Jacques Rousseau
Felsefe ve felsefecilerin toplum nezdindeki algılarına yönelik süre gelen düşüncelerin kökeninde, felsefi edimi gerçekleştiren bireylerin özel yaşamı önemli bir yere sahiptir. Kitle için düşünür veya filozofun görüleri, onun yaşamı ile endeksli ilerlemesi gerekmektedir. Zira toplum, söylem-eylem birliğini doğrudan almak yerine onaylayarak süreç içerisinde eritmeye endekslidir. Bu durumda bir görüşü ortaya koymadan önce, görüşü yaşamayı zorunlu kılmaktadır. Hal böyle olunca J.J. Rousseau, insanlık tarihinde yaşamı en çok merak ve ilgi duyulan düşünürlerden biri olmuştur. Keza bu merakın kaynağı da yukarı da ifade ettiğimiz üzere, söyleminin diğer düşünürlere göre daha uç veya uçarı olmasından kaynaklanmaktadır.
“Jean Jacques Rousseau (1712-1778): Bilimler ve Sanatlar Üstüne Söylev’den Emile’e, İnsanlar Arasında Eşitsizliğin Kaynağı’ndan İtiraflar’a, insanlık tarihinde çığır açan Aydınlanma düşünecesinin en önemli romantik düşünür-yazarıdır. Toplum Sözleşmesi’yse(1762) yayımladığı günden bugüne toplumların bir arada yaşayışlarına ilişkin en temel düşünsel yapıtlardan biri olma özelliğini sürdürmektedir.”
Kimin İçin Bu Kitap: Toplum Sözleşmesi
İnsan ile toplum arasındaki ilintili anlam üzerine yapılacak çalışmaların kaynağında yer alacak olan Toplum Sözleşmesi bu işlevinin yanında genel okuyucunun da anlam dünyasına katkı da bulunacak noktadır. Dili ve söylev alanı bakımından özel bir gruptan ziyade insan olgusunun tümeline dair anlam barındıran eser de her bir beşerî gerçekliğin kendinden bir paye bulması mümkündür. Bu nedenle metni salt bir kuram kitabı olarak tanımlamak hem bir eksiklik hem de haksızlık olacaktır. Zira insanın gerek bireysel gerek sosyal özgürlük sahalarının ne gibi bir süreçlerden geçtiği, geçeceği ve potansiyeli eser içerisinde yer almaktadır.
“Büyük bir devletin yönetimi güçse, bir kişi eliyle yönetilmesi daha da güçtür.” A.g.e., s.59.
Ne İçin Bu Kitap: Toplum Sözleşmesi
Adından da anlaşılıp veya çıkarım yapılacağı gibi eserin toplum ile açık bir ilişiği söz konusudur. Temel kavramları özgürlük, egemen, yasa, toplum ve insan olan eserin varlık nedeni bireyin ahalisi olan barışçıl bütünü nasıl sağlayacağı ve koruyacağıdır. Metnin ortaya koyduğu fikrin ne olduğu ve nasıl işlediğine girmemeye özen göstererek söylemek gerekirse düşünürün ortaya koyduğu pratik alan insanın birkaç özüne değiniyor olsa da yine de modern zamanın bireyi ile örtük değildir.
“Uluslara uygun gelecek en iyi toplum kurallarını bulup çıkarmak için, insanların bütün tutkularından geçtiği halde hiçbirine kapılmayan, insan doğasını adamakıllı bildiği halde, onunla hiçbir ilişki olamayan üstün bir zekâ gerekir.” A.g.e., s.37.
İçerisinde tarihten günümüz politiğine uzanan birçok kavrama ve benzerlerine rast deleceğimiz eser, iktidar ve egemen birliğinden hareketle, toplum-hükümet ilişkisine sınırlar çizmektedir. Devletin ve devlet pratiğinin mahiyetini, süre gelen sorunlarla birlikte ortaya koyan Rousseau, Platon’un Devlet’inden, Machiavelli’nin Hükümdar’ına uzanan bir kanıksanmanın duyumsaması olarak işlemektedir.
“Özel istem durmaksızın genel istemi etkilediği için, hükümet de egemenliği etkilemekte sürekli bir çaba gösterir. Bu çaba ne denli artarsa, ana yapı o kadar değişikliğe uğrar ve burada hükümdarın istemesine karşı gelip, bir denge kurabilecek bütün istemi bulunmadığı için, hükümdar sonunda egemen varlığa ister istemez baskı yapacak ve toplum sözleşmesini bozacaktır.” A.g.e., s.81
Hangi Yayınevi Hangi Çeviren: İş Bankası Kültü Yayınları
Eserin birçok yayınevi tarafından çevirisi olmakla birlikte alıntıları yaptığımız eser İş Bankası Kültür Yayınları tarafından kaynak gösterilmiştir. Çevirisi, kültür tarihimizin, Tercüme Bürosu ruhunu, sonraki dönemlerde yayıncısı olduğu Yeni Ufuklar dergisi ve Çan Yayınları’yla sürdüren en önemli kişilerinden olan Vedat Günyol tarafından yapılmıştır.
“Monarşi yönetimini Cumhuriyet yönetiminden her zaman aşağı durumda tutan en önemli ve kaçınılmaz eksiklik şudur: Cumhuriyet yönetiminde halk oyu hemen her zaman yalnız aydın ve yetenekli kişileri yüksek görevlere getirir; bunlar görevlerini onurla yaparlar. Oysa monarşilerde, yüksek görevlere erişenler, çoğu kez bir takım insan taslakları, düzenbaz, entrikacı, aşağılık kimselerdir. Saraylarda yüksek görevlere ulaşmaya yarayan aşağılık yetenekler, bu görevlere gelir gelmez bu adamların budalalıklarını halkın gözü önüne sermekten başka işe yaramaz. Halk, adamlarını seçmekte hükümdardan daha az yanılır.” A.g.e., s.69.