Kapitalizmin ilk büyük krizi olan uzun depresyon’dan (1873) bu yana birçok krizle karşılaştı dünya. Fransa- Prusya savaşının ertelenmesine ve Avrupa’da katolik ortodoks ayrışmasına varan olgu 1924’te patlak vermiş, Amerika’ya işşizlik ve arz fazlası, Avrupa’ya kıtlık ve savaş olarak yansımıştır.
Kurtuluş Savaşından sonra Milli Türk Ticaret Birliği, istanbullu Türk tüccarlar tarafından kurulmuştur. Birliğin amacı; yabancı devletlerle, dış ekonomik ilişkileri sürdüren azınlıkların tasfiyesiyle meydana gelen boşluğu doldurmaktı. Ankara Hükümeti bir yandan Lozan’da karşılaşılan zorlukları Türk ve dünya kamuoyuna duyurmak, diğer taraftan ekonominin çeşitli sorunlarını tartışmak üzere İzmir İktisat Kongresi hazırlıkları içerisindeydi. Milli Türk Ticaret Birliği’nin de katıldığı çiftçi, tüccar, sanayici ve işçi temsilcilerinden oluşan bin 135 kişilik heyet ile 17 Şubat–4 Mart 1923 tarihleri arasında toplandı.
İzmir’de toplanan Türkiye İktisat Kongresi’nin amacı, savaştan yorgun çıkmış olan iktisadi faktörlerin ve birimlerin birbirlerini tanımalarını sağlamak, onların ihtiyaçlarını tespit etmek, iktisadi konular üzerine dikkatleri çekmek ve iktisat politikalarını da bu sonuçlara göre belirleme isteğidir. Ülkedeki ekonomik şekillenmenin, uygulanacak iktisat politikasının yönünü belirleyen bir “Milli Ekonomi” modeli oluşturulmuştur. Bu Milli Ekonomi; yurt içi sanayisini kurmayı ve geliştirmeyi amaçlayan, özel girişime öncelik veren ve mülkiyet haklarına saygılı bir ekonomik sistemi oluşturmayı amaç edinmiştir.
İzmir İktisat Kongresi kararları doğrultusunda, ekonomiye faydalı olabilecek özel sermayenin girmesine ilke olarak izin verileceğini belirtmiştir. Ancak, o dönemde dünyada gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye akımı sınırlı düzeydeydi. Bu nedenle yabancı sermaye girişi sağlanamamıştır. Dolayısıyla yurt dışı ile ticari anlamda bir temas sağlanamadığı için büyük buhranın etkisi Türkiye için derin olmamıştır.
Başbakan Bülent Ecevit’in önüne yazar kasa atılmasıyla hatırlanan 2001 Krizi; ekonomik ve siyasi anlamda istikarsızlık krizidir. Etkisi derin olmasına rağmen süresi uzun sürmemiştir. Mali ve ekonomideki şeffaflaştırma, bankacılık sektöründeki düzenleme ile kısa sürede ülke toparlanabilmiştir.
2008 krizine gelindiğinde; finansal kriz olarak çıkan ve sonraki aşamalarda finansal krizi aşarak ekonomik krize dönüşen global bir krizdir. Emlak fiyatlarının morgage kredileriyle şişirilmesi ve buna bağlı menkul kıymetlerin satışı ile piyasada balon ekonomisi yaratılmıştır. Olmayan para ile yani borçlanma ile alınan gayri menkullerin ve menkul kıymetlerin yarattığı krizden öncelikle Amerika akabinde İngiltere ve Avrupa ülkeleri aynı şekilde etkilenmiştir. Kriz uzun yıllar boyunca durgunluğa ve likidite tuzağına düşen Japonya için yıkım niteliğindeydi. Türkiye boyutunu incelemek gerekirse sermaye ve finans piyasalarının gelişmiş ekonomiler kadar yaygın olmaması, türev piyasalarının yaygın olmaması dolayısıyla türev piyasaların anında yükselmemesi nedeniyle dünya kadar olmasa da etkilenmiştir. Krizin ilk etkisini İngiltere ve Avrupa gibi görmese de sonraki yıl olan 2009 yılında %4 ekonominin daralmasıyla kendini göstermiştir.
2019’da baş gösteren durgunluk ve içinde bulunduğumuz yıl yayılan pandemi ile dünyayı sarsan ekonomik belirsizlik bir çok ülkeyi batışın eşiğine getirmiştir. Dünya bu süreçte uluslararası finans kuruluşlarına (IMF vb.) borçlandırılmıştır. Üretimde yaşanan düşüş, tüketimde yaşanan alışkanlıkların değişmesi ve pazarların daralması sebebiyle 1873, 1924, 2008 yıllarında yaşanan olumsuz etkiden daha fazla bir şekilde olumsuz etkilenilmiştir. Türkiye gibi üretici ihracatçı ülkelerde değersizleşen yerel para birimleri, yükselen döviz, yüksek borçlanma ve hammadde de dışa bağımlılık ekonomide yüksek seviyede bir daralmaya sebebiyet vermektedir.
IMF 2020 tahmini, Türkiye ekonomisinin yüzde 5 oranında düşmesi ve işsizlik oranının yüzde 14 seviyelerinde olması yönünde görüş bildirmişti. Bununla birlikte enflasyon oranı 14,25 olarak TÜİK tarafından açıklandı. Sanayideki durgunluk ve fabrikalardaki üretim düşüklüğü, krizin derinleştiğini ortaya koymaktadır.
Para basmanın sonucu kuşkusuz ki yüksek enflasyondur.
Pandeminin olumsuz tablosu olarak tedarik zincirinin temelden bozulması, başta petrol olmak üzere çeşitli kritik malların fiyatlarının yükselmesiyle ABD’de tahvil faizleri yükselişe geçti. Bu olumsuz tabloya Ukrayna-Rus savaşı da eklendi. Bu gelişme petrol fiyatlarını daha da yukarı itti ve enflasyonu daha da yükseltti.
Ramazan kuneroglu 2 Yıl Önce
Tarihten bugüne Çok güzelolmuş faydalı bilgiler eline saglık
Serdar Sezer 2 Yıl Önce
Çok güzel ve faydalı bilgiler sunmuşsunuz. Teşekkürler.
Mehmet Yılmaz 2 Yıl Önce
Başarılarının devamını dilerim. Babam