Pazaryeri Bilecik’in ilçesi ve başlıkta bulunma nedeni hem Paris ile kafiyeli, hem de ekonomik bir yer adı olması. Önce işe gerçeklerle başlayalım. Geçen hafta, “TÜİK verilerine göre, Türkiye ekonomisi 2021 yılı üçüncü çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 7,4, bir önceki çeyreğe göre yüzde 2,7 oranında büyüdü. Sanayi yüzde 10 büyürken, tarım yüzde 5,9, inşaat yüzde 6,7 küçüldü.” İhracat ve kamu harcamaları da çok artan kalemler arasında.
Büyümeye seviniriz, hele dar gelirlilere yansırsa daha da seviniriz. Bizim gibi işsizliğin çözümünde inşaat sektörüne bel bağlayan bir ülke için inşaat sektöründeki küçülme önemli. Tarımdaki küçülmeyi ise, iklim değişikliği ve kuraklık haberleri ile birlikte değerlendirdiğimizde, ülkemizin bir tarım ülkesi olmasına güvenmekle birlikte, kuraklığın ciddi bir tehlike olduğuna da dikkat çekeriz.
Geçelim yeni ekonomik modele…
Yeni bir ekonomik modelden söz ediliyor. Bu modelin temel mantığı ise şöyle açıklanıyor: Düşen faizler yatırımı ve üretimi artıracak, bu yüksek istihdam ve ihracat sağlarken ithalatı azaltacak ve düşük dış borca yol açacak.
Faiz, yatırım, üretim, istihdam, ihracat, ithalat, dış borç bir ekonominin önemli değişkenleri arasındadır ve bunlar birbirlerini etkileyerek artar ve azalırlar. Dikkat edilirse, şekilde veya yeni ekonomi modelinde, kur ve enflasyon yok. Anladığımıza göre dış borç düşerse, kur ve enflasyonun da düşeceği üstü kapalı bir şekilde varsayılıyor.
Bir ekonomik model dediğimizde aklımıza gelmesi gereken bir başka nokta da, bu modelin zaman içinde işleyeceğidir. Bu cümle çok basit bir cümle gibi görünse de, gerçek hayatta yaşanan karmaşıklıkların çoğunun temeli bu cümlede yatar.
Şimdi bir bilardo oyunu düşünelim. Beyaz topa (faizleri düşürerek) vurarak başka bir topu (yatırımları artırmayı) hedefliyoruz. Bilardo oyununda bir vuruşun hedefine ulaşıp ulaşmadığını görmek için uzun bir süre beklemeye gerek yoktur ama ekonomide bu böyle değildir. Faizleri düşürmeyi amaçladıktan sonra beklemeniz gerekir. Kısaca iki değişken arasındaki ilişki bir “gecikme” ile gerçekleşir. Siz faizleri düşürmeye çalışırken, faizler kısa bir sürede düşmeyebilir. Düşse bile bu etkinin yatırımları tetikleyebilecek düzeyde olması yine zaman gerektirebilir. Ayrıca, düşen faizlerin ne ölçüde yatırımları etkileyebileceği de ayrı bir sorudur. Çünkü yatırımları sadece faizler etkilemez, örneğin kur veya başak değişkenler de etkiler.
Bir başka konu ise, yatırımlar artsa bile bunun üretime dönüşmesi için zamanın gerekli olmasıdır. Çünkü yatırımların bir “olgunlaşma süresi” vardır. Bugün yatırım yapıldığında, o yatırım yarın üretime dönüşmez.
Kısaca, kur ve enflasyonu dışarıda tutan yukarıdaki 6 değişkenli basit modelde bile değişkenler birbirlerini gecikmeli olarak etkilerler. Bu gecikmeler, koşullara göre bazen uzar bazen kısalır. Bazen değişkenler birbirlerini az, bazen fazla etkilerler. Bu gecikmeler ile dar gelirlilerin sıkıntıları arasındaki ilişki ise siyasi tercihleri belirler.
Daha da sıkıntılı bir başka nokta ise, nedenselliğin tek yönlü olmamasıdır. Gerçek hayatta biz genelde nedenselliği tek yönlü düşünürüz. Kibriti çaktığımız için kâğıt yanar. Ama ekonomide, hem kibriti çaktığımız için kâğıt yanar, hem de kâğıt yandığı için kibrit çakılır…
Çoğu zaman ekonomide nedensellikler çift yönlüdür yumurta da tavuktan, tavuk da yumurtadan çıkar.
Başka bir noktayı daha ekleyelim. Ekonomik bir modelin içinde tüketicilerin bekleyişleri de olmalıdır. Tüketiciler bir ekonomide bir şeyi kırk defa söyler, düşünür veya beklerlerse bu gerçekleşir. Herkes kurun artacağını beklerse, kur artar. Demek ki insanların neyi beklediklerini de izlemeli ve ekonomik modelimiz çerçevesinde sorun oluşuyorsa düzeltmeliyiz. Bu alanın sihirli sözcüğü ise ‘güven’dir. Hoş olmasa da bu nedenle buraya, Ekim ayında tüketici güven endeksinin düştüğünü de eklemeliyiz.
Evet, faiz ile enflasyon arasında nedensellik, iki yönlü de olabilir. Ancak, bu işin bir de tehlikesi var. Onu da 2011-2016 arasında TCMB Başkanlığı yapmış olan Erdem Başçı şöyle anlatmış: “Enflasyonu artıracak bir şok geldiğinde, ben eğer sert bir faiz indirimine gitmiş durumda olursam, enflasyon oranı kısa vadede kontrol edemediğim bir şekilde artabilir.” (Akgül Işıl, Özdemir Selin, “Enflasyon-Faiz Oranı ve Enflasyon-Döviz Kuru İkilemi: GEG Programı Döneminde Türkiye Gerçeği”, Ege Akademik Bakış, Cilt 18 · Sayı 1 · Ocak 2018, s.163.)
İşin tehlikesi bu.
Tehlikeyi başka bir çalışma daha belirtiyor:
“Çalışmadan elde edilen bulgular ışığında… Döviz kurlarında meydana gelen değişmeler faiz oranlarını etkilemek suretiyle piyasalarda istikrarı bozabilir. Bu istikrarsızlığı önlemek amacıyla döviz kurlarındaki aşırı dalgalanmaların bertaraf edilmesi için gerekli önlemlerin alınmaması ise durumu daha da kötüleştirerek ülkeyi ekonomik krize sürükleyebilecektir.” (Ayla Dilara, “Türkiye’de Faiz Oranı ve Döviz Kuru İlişkisi Üzerine Bir Araştırma”, Bingöl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, //busbed.bingol.edu.tr, Yıl: 9, Cilt: 9, Sayı: 17, Bahar/Spring 2019, s.304.)
Meraklısı için şu kısa alıntıyı da yapalım:
“Çalışmanın birinci önemli bulgusu, 2003-2011 döneminde enflasyon ile faiz oranı arasında çift yönlü nedensellik varken, 2011’deki kırılma sonrasında bu ilişkinin ortadan kalktığıdır. İkinci önemli bulgu ise, 2008 yılı sonrasında döviz kurundan enflasyona nedenselliğin ortaya çıkışıdır.” (Akgül Işıl, Özdemir Selin -Adı Geçen Eser-)
Ve sonuca gelelim:
Faiz oranı ve enflasyon arasında…
Faiz oranı ve döviz kurları arasındaki nedensellik dönem dönem tek yönlü değil, çift yönlü olabilir.
Çift yönlü olursa ne olur?
İstenilen değişkenin kontrolü zorlaşır.
Tuhaf ama biz hastanın ateşini düşürelim diye ona hap vermeye çalışırken, hastanın ateşi bizim verdiğimiz hap sayısını değiştirmeye başlar.
Ekonomik olgular karmaşıktır, bizim basitleştirmelerimize boyun eğmezler.
Modeller ve gerçekler söz konusu olduğunda…
Hayaller Paris olsa da…
Gerçekler kalkıp…
Pazaryeri’ne gidebilirler.
Erdal Yal 3 Yıl Önce
Nefis bir durum tesbiti. Tebrikler.
Tansel Saylı 3 Yıl Önce
Değerli Necmi Hocam, keşke bu yazınızı iktidardakiler okuyabilse de biraz yöntemlerini ve yönlerini değiştirebilseler...