Öncelikle hayat pahalılığının tanımını yaparak yazıya başlamakta yarar var. Hayat pahalılığını kişilerin elde ettikleri gelirlerinin ihtiyaç duydukları mal ve hizmetleri satın almaya yetmemesi olarak tanımlayabiliriz. Bu özelliği nedeniyle hayat pahalılığı enflasyondan farklıdır. Enflasyonun sıfır olduğu bir dönemde dahi kişinin gelirleri ihtiyaçlarını karşılayamıyorsa yine hayat pahalılığı var demektir. Enflasyon ise bilindiği üzere fiyatlar genel seviyesinde yaşanan sürekli artıştır. Bu temel açıklamadan sonra hem dünyada hem de ülkemizde yaşanan yüksek enflasyona bağlı olarak özellikle dar gelirliler üzerinde ağır tahribatlar yaratan hayat pahalılığı konusunun ortaya çıkarttığı birçok yeni gündem maddelerini sizler için bir araya getirmek istedim. Aslında bu gündemlerin birçoğu bir şekilde hayatımızın içinde vardı. Ancak bu kadar görünür değildi ve insanlar bu uygulamalara dâhil olma ihtiyacını hiç bu kadar hissetmemişlerdi.
Evet, Paylaşım Ekonomisi diye yeni bir başlıktan bahsetmek istiyorum. Konu aslında bizim kültürümüzde ve geleneklerimizde yer alan ancak son dönemlerde birazda kentleşmenin etkisi ile geri planda kalan paylaşma kültürümüzün uygulanmak zorunda kalınan yeni versiyonundan başka bir şey değil. İnsanların gelirleri enflasyon karşısında reel olarak düşüyor ve hızla satın alma güçlerini kaybediyorlar. Aynı para ile yaptıkları pazar ya da market alışverişi, araçlarına yakıt alma, çocuğunun okul giderleri, ulaşım masrafları gibi birçok başlıkta artık gelirleri yetmiyor ve sorunlar çığ gibi artıyor maalesef. Yani artık paylaşma zamanı. Hayatımızın birçok aşamasında oluşan maliyetleri çeşitli yöntemlerle paylaşabiliyor artık insanlar.
Sizlere dünyadan ve ülkemizde bu konuda gerçekleştirilen bazı örnek uygulamalardan söz edeceğim. Bu uygulamaların ortak özelliği, israfı azaltmak, insanlar arasında işbirliğini ve sosyalleşmeyi artırmak, maliyetleri paylaşmak, birim maliyetleri azaltarak birlikte üretmek, eski ürünü yenileyerek yeni ürün alım maliyetinden kurtulmak, işbirlikleri ile hem kazanıp hem de çevre kirliliğinin azaltılmasına katkı vermek gibi çok olumlu başlıklardan oluşuyor. Haydi başlayalım:
Ortak Araba Kullanımı: Batı ülkelerinde oldukça yaygın kullanılan bu sistem ağırlıklı olarak “Ortak Araç Kullanım Kooperatifleri” üzerinden yürütülüyor. Yerel yönetimlerin destekleri de söz konusu. Kişisel aracını bedel karşılığı paylaşmak isteyen kişiler bu uygulamaya dâhil oluyorlar. Kendi arabasını kullanmak istemeyen ya da toplu taşıma ile işine gitmek istemeyen kişiler bu uygulamaya başvurarak mevcut araçlara yolcu olarak binebiliyor. Daha konforlu, paylaşım nedeniyle de daha ucuz seyahat yapabiliyorlar. Muhtemelen daha önce görmediği bazı komşuları ile de tanışmış oluyorlar. Bu uygulamada güvenli bir seyahat ortamı oluştuğunda hem o kentte yeni bir ulaşım alternatifi oluşuyor, hem kentte trafikten tek bir arabanın ortak kullanımı ile muhtemelen 3-4 araç trafiğe çıkmamış oluyor. Ayrıca da yakıt tasarrufu ve egzoz gazı kaynaklı karbon salınımı riski azaltılıyor. Bir başka anlatımla tüm taraflar avantajlı gözüküyor. Bu tür ortak araç kullanımlarının şehirlerarası versiyonları da gerçekleştirilebiliyor. (Yolculuk paylaşımı)
***
Beyaz Eşya Paylaşımı: Büyük konut sitelerinde, öğrenci şehirlerinde ve muhtelif kent merkezlerinde hijyene dikkat edilen çamaşır ve ütü amaçlı ortak beyaz eşya kullanımları giderek yaygınlaşıyor. Örneğin 400 konutun bulunduğu bir sitede kurulan ortak beyaz eşya kullanım sistemi enerji, deterjan ve amortisman benzeri kayıpları büyük ölçekte önleyebilmektedir. Bu kapsamda revizyon görmüş ikinci el beyaz eşya satışları da önemli bir tasarruf sağlanmasını sağlayabiliyor.
***
Gıda Bankaları: Bağışlanmış gıda, giysi, temizlik ve hijyen malzemelerinin toplanması, ayrıştırılması, depolanması ve ihtiyaç sahiplerine dağıtılması esasına dayanan bir sivil toplum faaliyeti. Yerel yönetimlerin de çokça ilgilendikleri bir alan. Yoksul insanlar için rahatlıkla ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri mağazalar sürekli açık halde bulunduruluyor.
***
Geri dönüşüm ve Atık Ekonomisi: Geri dönüşüm konusu çok geniş boyutları olan bir alan. Öncelikle sanayinin hammadde ihtiyacını artık doğadan değil de geri dönüşüm yoluyla sağlama mecburiyetinde olması bu alanı sürekli canlı tutacak. Şu anda yoksulluk durumunda olan birçok insan geri dönüşüm ürünleri toplayarak yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Ülkemizde geri dönüşüm oranları halen dünya ortalamalarının altında. Bu sektörde bir taraftan sanayiye uygun maliyetli hammadde oluşurken, diğer taraftan toptancılar ve toplayıcılar nezdinde önemli miktarda bir ekonomik paylaşım söz konusu oluyor. Giderek büyümesi beklenen bu sektörün yeşil ekonomik dönüşüme ve çevreye katkıları açısından da ayrıca önemsenmesi gerekiyor.
***
Kadın Kooperatifleri: Ülkemizde güzel farkındalık oluşturulan alanlardan biri. Yine yerel yönetimlerin teşviki ve koruması söz konusu… Gıda, giyim, turizm, kırsal kalkınma ve diğer birçok başlıkta kadın kooperatiflerinin oluşumu söz konusu. Bu alanda da büyük bir ölçek ekonomisi… iş birliği, marka ve pazarlama faaliyetleri ile oluşan bir katma değer amaçlanıyor. Kooperatif bünyesine katılan kadınların eğitimi, meslek edinmesi, ürettiği ürünlerin değerlendirilmesi ile aile ekonomilerine verdikleri katkılar onların yoksullaşma süreçlerini büyük bir dayanışma ile azaltıyor. Özellikle kırsal kalkınma amaçlı kadın kooperatiflerinin AB kaynaklı proje finansmanı imkânlarının bulunması paylaşım ekonomisini daha da büyütmektedir.
***
Ev Ekonomisi Kaynaklı Paylaşımlar: Evde oluşan atıkların ayrıştırılıp biriktirilmesi ve geri dönüşüm organizasyonlarına bedel karşılığı verilmesi, evde yağmur suyu biriktirme sistemi ile su tasarrufu yapma, evde sebze yetiştirme, kentsel tarım alanlarında sebze yetiştirme, güneş paneli kullanımı ile sıcak su ve enerji elde etme, bina yalıtımı ile ısı kayıplarının azaltılması, komşularla ortak araç kullanımı organizasyonları yaparak ulaşım maliyetlerini azaltma, yaz aylarında ucuz iken konserve, salça, turşu benzeri kışlık yiyecekleri hazırlama, su ve enerji tasarrufu sağlayan beyaz eşya ve benzeri aletlerin kullanımı gibi birçok yöntem bu konuda devreye alınabiliyor. Sonuçta aile ekonomisinde ciddi bir tasarruf ve yoksulluktan uzaklaşma hayata geçebiliyor.
***
Çocuk İşçiler ve Yetersiz Beslenme: Dünyada yaklaşık 152 milyon çocuk işçi çalıştırıldığı Birleşmiş Milletler kayıtlarında yer alıyor. Bu rakam ülkemizde 800 bin civarında. Çocuk işçiliğinin doğrudan ilk sebebi yoksulluk. Ve acı sonucu da eğitime devamsızlık. Bir başka veri okula gidenlerde dâhil ülkemizde 14,8 milyon çocuğun yetersiz beslendiği konusu. Birleşmiş Milletler Gıda programı verileri bu şekilde. Bu başlıkta da yoksullukla mücadele programlarını detaylı programlayarak çocukların çalışma mecburiyetlerinin ortadan kaldırılması gerekiyor. Aksi halde birçok alanda yaşanan politika hataları ve belirsizliklerinin toplumun geleceği olan çocukların derin yoksulluk ve açlık şartlarına maruz kalmalarına, eğitim hayatlarının sonlanmasına neden olabilir.
Görüldüğü üzere yüksek enflasyonun neden olduğu satın alma gücü kayıpları insanlarımızı hayat pahalılığı ve yoksulluk kıskacına alabilmektedir. Yukarıda örneklerinin bir kısmını verebildiğim uygulamalar, tüketim alışkanlıklarımızın değiştirilmesi, yaşam tarzlarımızın hayat pahalılığı penceresinden yeniden değerlendirilmesi, doğa ve çevre bilinci ile yeşil dönüşüm süreçlerini yeniden tanımamıza, son dönemlerde komşusunu bile tanımayan insan yapısından onunla ortak araç kullanımı planlayan bireylere doğru dönüşmemiz yoksullaşma nedeniyle muhtemelen söz konusu olabilir.
İsrafı önleme, sosyal dayanışma ve tasarruf gündemleri ile oluşacak paylaşım ekonomisi içinde 2023 yılına geçmeye hazır mıyız? Soran olur ve de yaşadıklarımızı anlatmamız gerekirse aklımızda bulunsun!