bursagorus.com.tr
2021-10-19 21:29:16

Kurumsal kapasitemizde değişim sancıları

Sedat Yalçın

19 Ekim 2021, 21:29

Uzun süredir ülkemizde ‘İklim Değişikliği ve Getireceği Sorunlar’ konusunda basın, özel sektör, akademik çevreler, sivil toplum örgütleri ve uluslararası kuruluşlar tarafından önemli bir farkındalık çalışması yürütülüyor. İçtiğimiz su, besin zincirimizin olmazsa olmazı toprağımız ve eksikliğine 3 dakika bile tahammül edemeyeceğimiz havamızın büyük bir risk altında olduğu ve yaşamımızı tehdit eden bir gelişme ile karşı karşıya olduğumuz bilimsel olarak ortaya konulmuş durumda. İnsan kaynaklı Karbon salınımı maalesef şu faaliyetlerimiz sonucu ortaya çıkmaktadır:

Üretirken doğadan kaynak kullanımı, tarımda kimyasal kullanımı ve aşırı su tüketimi, ulaşımda fosil yakıt kullanımı, elektrik enerjisi üretiminde girdi olarak kömür, petrol ve doğalgaz kullanmak, şehirlerimizi daha az karbon kaynağı yapacak plan anlayışını uygulamamak ve binalarımızı ısıtma/soğutma sistemlerimizi karbonsuz modellemelerle gerçekleştirmememiz ve çevreyi kirletmemiz.

BİREY VE DEVLET SORUMLULUĞU

Tüm bu faaliyetler aşırı tüketim eğilimimiz, daha çok üretme, daha çok büyüme, her şeyin daha büyük rakamlarla ifade edilen kapasitesinin artırılması doğal olarak dünyada yıllık 51 milyar ton sera gazının atmosferde birikmesi ve güneşten aldığımız ışınların tekrar atmosfere geri dönüşümünü engellemesi (sera etkisi) ile biz giderek daha çok ısınan bir dünyaya hapsolmuş durumdayız. Sonra yangınlar, seller, buzul erimeleri, fırtınalar. Sebebi insan ve çözümü insan davranışlarının değişiminde. Bu bireysel pozisyonumuz.

Devletler içinde daha makro ölçeklerde kararlar almak, dünyanın iklim değişikliği gündemine paralel adımlar atmak, (Paris antlaşması vb.), sürecin sektörel ve finansal planlamasını yapmak önem arz ediyor.

KURUMSAL KAPASİTEMİZ NE DURUMDA?

Bu noktada kurumsal kapasitemizin varlığı, işlevselliği ve niteliği öne çıkıyor. Ülkemizde son hükümet şekli değişikliği sonrası kurumların etki alanları, insan kaynağı kalitesi, karar alma ve bilimsel altyapıları konularında ciddi gerileme olduğu yönünde yoğun tartışmalar var. Özellikle geleneksel kamu yönetiminde yetki devretme ve denetleme konusundaki geriye düşme, kamu yöneticisinin sorumluluk almamasının da gerekçesi olabilmektedir. Bu klasik yetkisiz devlet görevlisi davranışıdır.

Tarihsel olarak kurumların gücü, kapasitesi ve sorun çözme yeteneği zaman zaman bizatihi ‘bürokratik oligarşi’ denilebilecek noktalara ulaştığı gerçeği bilinmektedir. Toplumdan kopuk, hesap vermeyen ve ortak aklı kullanmayan bağımsız yapıların ülkeyi tam bir vesayet düzenine götürdüğü de görülmüştür. Bu problemli kurumsal örgütlenmenin iyileştirilmesi ve kurumların millete hizmet eder hale getirilmesi için yürütülen yeni hükümet sistemi çalışmalarının ‘Kurumsal yönetim’ konusunda eskiyi aratır noktaya geldiği tezleri de ağırlıklı olarak gündemdedir. Kurumların bilimsel temelli bağımsız karar alamamaları ve insan kaynağı konusunda ‘Liyakat’ hassasiyeti gösterilmemesi, ortak aklın devre dışı bırakılması gibi olumsuz durum tespitleri bu kurumların ‘kapsayıcı icraat’ üretememelerini de beraberinde getirmesi sonucunu doğurmaktadır. Bu sonuç ülkelerin toplumsal huzurunun bozulması, vatandaşların anayasal eşitlik taleplerinin karşılanmaması, sosyal adaletsizlik gibi sonuçlar doğurabilir ki bunlar son derece riskli başlıklardır.

YAŞANANLARDAN SONUÇ ÇIKARMAK

Ünlü Ekonomist Prof. Dr. Daron Acemoğlu’nun ‘Ulusların Düşüşü’ kitabındaki final cümlesi son derece değerlidir. Tarih sayfalarında yok olmuş tüm medeniyetlerin varlıklarını sona erdiren gerekçe, coğrafya, kıtlık, savaş, ekonomi vs. değildir. Ülkeleri tarih sahnesinden silen olgu kurumlarının kapsayıcı olma özelliklerini kaybetmeleridir. Adaleti, istihdamı, sosyal yardımı, kamu görevlerini, kamu ihalelerini, finansmanı, yerel hizmetleri, havayı, toprağı, suyu tahsis ederken, dağıtırken tüm toplumu kapsamaz, ayrımcılık yapar iseniz o ülkeyi ayakta tutma şansınız kalmaz. Tarih bize bunu söylüyor. Bir başka anlatımla yukarıdaki başlıkları hayata geçirirken hesap vererek yönetme anlayışını unutmamamızı bize öğütlüyor.

VE İKLİM BAKANLIĞI GELİYOR

Bereket ki iklim değişikliğinin bu tür ayrımcılık yapma karakteri yok. Herkese eşit davranıyor. Zengin ülkelerinde ormanlarını yakıyor, fakir ülkelerinde. Kuraklık tüm dünyayı eşit şekilde vuruyor. Kasırgalar zengin/fakir tüm evleri yıkıyor. İşte bu sorunlarla uğraşacak ‘İklim Bakanlığı’nın ülkemizde de kurulma kararı alınması sevindirici. Farkındalık açısından ve İklim bürokrasisinin sağlıklı oluşması, bu konudaki kurumsal kapasitemizin tüm başlıklardaki çalışmaları koordine etmesi açısından çok değerli. Hayırlı olmasını diliyorum. Emeği geçenlere de teşekkür ediyorum.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.