Dünyamızın son 20 yılda yaşadığı doğa olayları, somut olarak farklı bir durumun oluştuğu ve gelmekte olan bir tehlikenin varlığı konusunda insanların “Neler oluyor” sorusunu ciddi şekilde sormalarına neden oldu. Evet, söndürülemeyen orman yangınları, önü alınamayan seller, eriyen buzullara bağlı deniz seviyesinde izlenen yükselmeler ve aşırı sıcaklara bağlı kuraklık ve acı veren doğa tahribatları ile finalde yaşanan iklim göçleri.
BİLİMSEL MUTABAKAT OLUŞTU
Aslında bu yaşananların nedenleri ve çözüm önerilerine dönük tartışmalar bilim insanlarının yaklaşık 100 yıldır gündeminde. Ve gelinen noktada çok yüksek bir mutabakatla bilim çevreleri küresel ısınma ve iklim değişikliğinin sebebinin, insan faaliyetleri sonucu oluşan sera gazlarının atmosferde yok olmaması ve güneş ışınlarını hapsetmeleri sonucu dünyanın ısındığı noktasında birleştiler. 1850 yılında sıfır seviyesinde olan dünya sıcaklığının 2018 yılında 1.3°C seviyesine gelişinin arkasında, aynı zaman diliminde insan faaliyetleri sonucu oluşan sera gazları olduğu artık tartışılmıyor. Dolayısıyla iklim değişikliği tartışmalarının ilk etabı büyük bir mutabakat ile tamamlanmış ve “sera gazları” nın sorumluluğu tescil edilmiştir.
İKLİM GÜNDEMİNİN TERCÜME İHTİYACI
Bu aşamanın tamamlanması ile esas zor bölüm olan bu gerçeğin ülkelere, hükümetlere, şirketlere, toplumlara anlatılması ve farkındalık sağlanması idi. Geldiğimiz noktada akademik dünya, kamu yöneticileri, özel sektör, sivil toplum örgütleri, kadın ve gençlik yapıları olarak bahsedeceğimiz gruplarda belirli bir farkındalığın oluştuğunu görüyoruz. Konunun bizzat Birleşmiş Milletler kürsüsünden Türkiye’nin “Paris Antlaşması”nın TBMM gündemine getirileceğinin açıklanması bile “farkındalık” noktasında büyük katkı oluşturacağı kesindir. Bu aşamada bundan böyle iklim siyaseti başlığında da gelişmeler olacağını değerlendiriyorum. Aynı şekilde iklim diplomasisinin de ciddi bir alan olarak gelişeceği görülüyor.
Ancak henüz ülke olarak daha yolun çok başındayız. Toplumumuza bir taraftan iklim değişikliğinin var olduğu anlatılacak, ikna edilecek. Diğer taraftan insanımızı bireysel tüketim kalıplarında ve günlük alışkanlıklarında “karbonsuz” bir yaşama yönlendirmemiz gerekiyor. Konunun son derece teknik ve onlarca farklı uzmanlık alanını ilgilendiren yönleri var.
SEKTÖRLERDE HAREKETE GEÇME ZAMANI
Özellikle bu konuda oluşan ilk somut metin olan “Avrupa Yeşil Mutabakatı”nın tüm sektörlere nasıl uyarlanabileceğini, uyum maliyetlerinin nasıl karşılanacağını, Sanayi-Tarım-Enerji ve Şehircilik başlıklarında geleneksel “iş yapma modellerimizi” nasıl değiştireceğimizi tüm kamuoyu önderleri çok iyi düşünmek zorunda. Bu konuda kurumlarımızın ve sivil toplum örgütlerinden bu karmaşık konuyu toplumun anlayıp, yaşamına adapte edeceği şekilde “tercüme” etmelerine ihtiyaç var.
Bu çalışmayı yapacak olan çeşitli uzmanlık alanlarında tecrübeli isimler Bursa’mızda sorumluluk almaya başladılar. Siyaset ve gruplar üstü değerlendirilmeleri ve ortak akılla çözümler geliştirilmesi zorunlu bulunan Yeşil Mutabakat sürecinin Bursa’da da tüm boyutları ile izleneceği ve katkılar üretileceği muhtemel gözüküyor. Önümüzdeki sayıda bu çalışmalardan bahsedeceğiz.