Dünya nüfusunun 2050 yılında 9 milyar kişiye ulaşacağı tahmin ediliyor. Dünya ekonomisinin bu süreçte 4 kat büyüyeceği, nüfusun ise yüzde 70 ‘inin şehir merkezlerinde yaşayacağı öngörülüyor. Bu tespit şehirlerde daha fazla trafik, su kullanımı ve altyapı ihtiyacı anlamına geliyor. Ve şehirlerimizin bu süreçte yoğun iklim değişikliği etkilerine maruz kalacağı, biyoçeşitlilik kaybı, susuzluk, sağlık ve çevre problemlerinin giderek yoğunlaşacağı tespitleri yapılıyor.
Tüm dünyada nehir yönetimleri bu öngörüler ışığında şimdiden çok boyutlu tedbirler geliştirmekte, organizasyon yapılarını yeniden düzenlemekte ve merkezi hükümetlerle “sürdürülebilir şehircilik” ilkelerini yeniden hayata geçirme çabası içerisindeler.
YEŞİL OSB NEDİR?
“Sürdürülebilir Sanayi” yapısı çerçevesinde tasarlanan ve Karbon salınımı, su döngüsü, atık yönetimi, hammadde tedariki, ulaşım ve lojistik konularında ideal çözümler oluşturan ve de “temiz üretim teknolojilerini” gündeme getiren yepyeni bir Yeşil Organize Sanayi Bölgeleri gündemi söz konusu.
Yeşil OSB’yi tanımlamak gerekirse, kendi sınırları içerisinde:
Çevresel, sosyal ve ekonomik sürdürülebilirliği sağlayan, Üretim ve hizmet tedarik süreçlerinde kaynak verimliliği ve temiz üretim uygulamaları gibi yeşil performans önlemlerini alan, Yeşil Altyapı tesislerini kurup ve işletmesini yapan, Endüstriyel simbiyoz (bir fabrikanın atığının diğer fabrikada girdi olarak kullanma) uygulamalarını planlayarak kaynak verimliliği sağlayan,Yapılar Yeşil OSB olarak tanımlanıyor. Alt başlıklarda çok sayıda detayı olan Yeşil OSB’ler performans kriterlerine göre yönetiliyorlar. Ve Yeşil OSB Sertifikasyon Sistemleri her aşamada devrede oluyor ve bünyelerinde yeşil girişimlerin güçlendirilmesine adanmış bir “Yeşil Hücre Birimi” mevcut.
Yeşil OSB’ler, bu özellikleri ile Ekonomik, sosyal ve çevresel performansları sürekli denetlenen ideal yapılar olup, çevre ve su kirliliği ile karbon salınımı, yenilenebilir enerji konularında yeni nesil OSB’ler sınıfında değerlendiriliyor.
OSB-KENT UYUMU
Ülkemizde de Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı pilot olarak 4 bölgede (Bursa OSB, ASO-1 OSB, İzmir Atatürk OAB ve Gaziantep OSB) uygulamayı başlatmış bulunuyor. Bu önemli başlangıç için ilgilileri tebrik ediyorum. Şimdi sıra bu ideal uygulamanın tüm ülke kapsamına yaygınlaştırılmasında.
Bu noktada bir önemli hususun altını çizmek istiyorum. Marmara bölgemiz bilindiği üzere sanayi varlığımızın yüzde 40’ının üzerinde bir miktarı bünyesinde bulunduruyor. Nüfus yoğunluğu sanayi yoğunluğuna paralel hızla büyüyor. Ama ciddi başlıklarda da alarm zilleri çalmaya başlamış durumda. Marmara denizi büyük bir hızla özelliklerini kaybediyor, oksijen azalmasına bağlı olarak canlı yaşamı yok oluyor. Marmara denizine deşarj edilen evsel ve endüstriyel atık konusunda halen ciddiyetle takip edilen bir bütüncül program maalesef yok.
Marmara bölgesindeki nüfus yüzde 28 oranına ulaşmış iken içilebilir kaynak suyu tüm ülkedekinin sadece yüzde 4 ‘ü kadar. Hava kirliliği oranları dünya sağlık örgütü oranlarının 3-4 katı civarında. Yani Marmara Bölgesi canlı yaşamı için alarm veriyor.
MARMARA’DA ŞEHİRLERİN KAPASİTESİ AŞILDI MI?
Bu noktada bilim insanları kentler için bir “istiap haddi” kavramından bahsediyorlar. Yani kent ölçeği, içinde barındıracağı biyoçeşitlilik, hava, su, toprak, sanayi, tarım, ulaşım başlıklarında bir uyumu zorunlu tutuyor. Kent planları yapılırken muhtemel nüfusa yetecek su, hava, toprak miktarları hesaplanarak ortaya konuluyor. Dolayısıyla elimizdeki veriler Marmara bölgesinde denizin ve çevresindeki şehirlerin kapasitelerinin üstünde nüfus ve sanayi varlığı barındırdıkları gerçeğini ortaya koyuyor. İstanbul, Kocaeli, Tekirdağ, Bursa, Yalova gibi şehirlerin sadece deniz kıyısında bulunmaları nedeniyle su kullanımı, atık, çevre ve lojistik konularında avantajlı olmak için yatırım tercihlerinde öne çıkmış olmaları, bu şehirlerin imkânlarının sınırsız olduğu anlamına kesinlikle gelmiyor.
Yeşil OSB’ler şehirlerimizin kapasite aşımı sorunlarına çare olabilir mi? Bir sonraki yazımızda o konuyu tartışmaya açacağım.